Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

20.yy. Başında, Sanatçı, Sanat Eseri ve Sanat Nesnesinin Başkalaşımı

Sanatın de sanatçı, sanat yapıtı ve sanat alımlayıcısı üçgenindeki her bağın tek başına bir önem ifade etmediği ve bunları bir bütün olarak ele almanın şart olduğu bilinir. Bu bağlamda 20. yüzyılın özellikle ilk çeyreğinde görülen başkalaşım; kübizm, fütürizm ve dadacılık da kendini bulur, sanatın ifade biçimi gücünü kendi devrinde ve sonrasında artırır. Sanat nesnesinin anlamı genişler, ifade olarak kendini aşmaya başlar, kavramlara, değişik etkinliklere ve hareketlere dönüşüverir.

1900—1925 arası dönemde dünyadaki hızlı gelişmelerin yarattığı koşullar, modernist görüşün yerleşmeye başladığı bir dönemdir; sanatçının güçlenmesini sağlayacak olanakları elde etmesine, değişen algı biçimine paralel olarak sanat eserlerinin niteliğinin değişimine, özgürlüğünü elde eden sanatçının apayrı bir mantıkla ürettiği biçimlerin çeşitlenmesine tanık olunur. Sanatçının tarih içinde geçirmiş olduğu büyük değişim karşısında nesnesinin ve alımlayıcısının da değişime uğraması söz konusudur. Bu bağlamda 20. yüzyılın başlarında Pablo Picasso ve George Braque tarafından ortaya çıkarılan Kübizm; temelde çağdaş yaşamı aktarabilecek yeni bir anlatım türü arayan genç kuşak sanatçıların, 19. yüzyıl sonlarında oluşan akımlarla kendi sanat anlayışlarını özdeşleştirememelerinden doğan tedirginliğin ve doyumsuzluğun bir sonucudur.

Kübizmin açtığı kapılar.

Kübizmle birlikte, sanatçının, sanat tarihinde ilk defa farklı bir özelliğiyle öne çıkmaya başladığı görülür; sanatçının ne yaptığı değil, kural koyucu, yaratıcı v.b. özellikleriyle ne olduğu fikri tartışılmaktadır. Resmedilen imgeyle gerçeklik arasındaki ilişkinin değişen niteliği sayesinde kübizm, sanatın ifade araçlarını genişletmiş, geçmişte var olan çalışmalardan apayrı, daha esnek, daha çeşitli bir dil geliştirmiştir. Bundan sonra sanat yapıtı sadece var olan nesnelerin anlatımından ibaret değildir, artık kendisi bir nesnedir. Doğayı göründüğü gibi resmetme zorunluluğundan kendisini kurtaran ‘sanatçı özne’nin önemli bir aşamasını gerçekleştiren kübizmin, hem klasik modernizme hem de postmodernizme açılan ikili bir doğası vardır. Analitik kübizm, sanatçı öznenin sanat olgusunu saflaştırılmasına; sentetik kübizm ise tam tersine, sanat dışı ‘şey’lerin sanat eserine dahil edilmesine yol açmıştır.

Çağın hız ve devinim kavramlarını ele almasıyla ve nesneleri eş zamanlı sunuş biçimiyle kübizm, ‘hız’ ve ‘devinim’i kendine hedef seçen fütürizmin öncüsüdür. Bir başkaldırı hareketi olarak ortaya çıkan fütüristlerin tüm sanatları birleştirici tavırları; sanatın ve yaşamın her türüne ilişkin manifesto yayımlamaları; gündelik hayatı bütünüyle değiştirmek, kendilerini kabul ettirmek için düzenledikleri gösteriler; sanatın yerleşik bütün kurallarını bir yana bırakmanın, yeni biçim ve anlatım yolları yaratmanın, değişime ayak uydurmak gerektiği mesajının verilme sinde aracılık etmiştir. Yeni anlatım yollarının denenmesinde, çağın enerjisinin verilmesinde kullandıkları hız ve devinim kavramları toplumuna yön ve ren sanatçı profilinin fonksiyonelliğini anlaşılır kılmıştır.

Aklın tutsaklığından ve aklın kurduğu her türlü düzenden kurtulmak; sanatı dil, ölçek, uyak, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak; sözcükleri bilinen anlamlar dışında bir düzende birleştirmek; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri yadsımak; kuralsızlığı kural olarak benimsemek üzerine kurulu olan dada, kübizm ve fütürizmde gözlemlenen, sanat eserindeki anlamın görüntüsünün daha da önem kazanmasıdır. Kompozisyon kurgusu değişir, metin- resim ilişkisi devam eder. Artık nesne her şeydir; düşüncedir, tekniktir, belgedir. Anlamsız görüleni anlamlandırmak, in sanları uyandırmak ve başkaldırmaktır ana hedeftir. Bu başkaldırı klasik sanatla diyalogu olan, çağı iyi okuyabilen, ne yaptığını bilen ve kabul ettiren bir eylemdir. Sanat eseri, klasik ve çağdaş malzemelerle desteklenmiş her şeyi kapsar. İfade biçimine ve düşünceye sınır koymak söz konusu değildir artık. Her an yeni üretimler, yeni düşünceler oluşabilir. Dolayısıyla sanat eseri, sanat tarihi boyunca görülen, haz alınan, izlenen, prestij malzemesi olan bir nesne konumundan farklı olarak çözülmesi, anlamlandırılması gereken entelektüel bir birikime sahip alımlayıcı kitleye hizmet edecek bir nesneye dönüşür. Kübizm, fütürizm ve dada ile birlikte, sanatçı/alımlayıcı özne, çok fonksiyonlu bir özellik arz eder, sanatçı öznenin nesne ile olan ilişkileri sonucunda varlığını ortaya koymada aracılık eden sanat nesnesi, üretim-tüketim esasına dayanan çağa paralel bir donanım ve işleve sahip olmakta, alımlayıcı özne sıradan bir vatandaştan ziyade, galerici/koleksiyoner/sanat eleştirmeni sıfatları ile birlikte tanımlanmaktadır. Her iki özne de hem üretici, hem tüketici ya da her ikisi birden olabilmektedir.

İzleyicinin sanat eserini seyretmesini değil, doğrudan katılımını öngören, aslolanın yaratılan nesne değil, yaratı olduğunu- sanat eserinin oluşturulması ve algılanması eylemini gerçekleştiren insan zihnini harekete geçirmeyi hedefleyen ‘Üretici Olarak Sanatçı Özne’dir. Üretendir, bir nesneyi ileri sürer, çıkarıp sergiler. İnsanın aklı ve emeğiyle ürettiği her biçimi, endüstriyel ürünleri kullanabilmekte, onu yerleştirerek sahip olabilmekte, kendisini nesnenin ilk üreticisiyle özdeşleştirebilmektedir. Ready-made  ya da kolaj  olarak gösterilen bu nesne, nesnenin zamansallığının ve yerinin değiştirmesi ile ilgilidir. Böylece yaratıcı-sanatçı iddiasından vazgeçen sanatçı, galerici-satıcı gibi bir fonksiyon üstlenmektedir.

Görülüyor ki, endüstriyel bir ürünü kullanabilen sanatçının, potansiyel olarak var olan tüketiciden ayırt edilmesi olanak lı değildir. ‘Tüketici Olarak Sanatçı Özne’, kesin yargılar ve değerler ortaya koymaksızın, üretilmiş olan ‘değer’leri sorgulayan politik bir sorgulama yöntemi izlemekte, ek olarak, kendini ‘Alımlayıcı olarak üretici özne’ konumuna getirmektedir. Bununla birlikte, Duchamp’ın, “Bu resmi ortaya koyan izleyicidir, önermesi hatırlanacak olursa, gözlemci gözlemlediği sistemin bir parçası olup, gözleyerek gözlemin koşullarını ortaya koymakta ve izlenen nesneyi dönüştürmektedir. Görüleceği gibi üretilmiş olanın karşısında, sanatçı da, alımlayıcı da aynı üretim sürecinde bir araya getirilebilmektedirler. Ancak, alımlayıcı öznenin üretimden çekilmesi daha doğrusu, öncelikli olarak özgürlüğünü kazanmış olan sanatçıların devreye girmesi gerekmektedir, yoksa alımlayıcı, sa natçı öznesini yönlendirir ve üretici özne durumunu elde etmiş olur, ki bu durum sanatın özgür üretimlerden uzaklaşması anlamına gelir. Nihayetinde, ‘Alımlayıcı/Üretici/Tüketici Sanatçı Özne’nin sanatı kapsamcı bir yaklaşımla ele alması, bir yandan üreticiyle, diğer yandan alımlayıcıyla özdeşleşerek kendini ortaya koyması eylemi avant-garde kül türe özgü bir nitelik olarak karşımıza çıkmakta, böylelikle, birbirini bütünleyen kübizm, fütürizm ve dada 20.yüzyılın ilk ‘avant-garde’ları olarak hak ettikleri konumu belirginleştirmektedirler.

Lütfü Kaplanoğlu, ARTİST Modern, Mart 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder