Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Cemal Bingöl


 Zahit Büyükişliyen-Gösteri
Ekim ayında kaybettiğimiz Cemal Bingöl yaşamının sonuna kadar büyük bir özveriyle ilkelerinden taviz vermeden sanatını sürdürmeyi başardı
(…)
Cemal Bingöl, çok önemli bir ressamdı. Ne yazık ki, albenisi olan bir tarzı tercih etmemişti.
1912’de Erzurum’da doğan Cemal Bingöl’ün etkin sanat yaşamı Ankara’da başladı. Orta öğrenimini Erzurum’da yaparken ressam Eşref Üren resim hocasıydı. Onun da katkı ve yöneltmesiyle resim uğraşına küçük yaşlarda girdi. Sonra 1937’de Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nü bitirerek resim öğretmeni oldu. 1945’te yurt gezilerine katılarak Yozgat’a gitti. 1947’de Erzurum ve Ankara’da birer kişisel sergi açtı. 1948’de Paris’e giderek iki yıl Lhote atölyesinde çalıştı. 1958’de İtalya’ya gitti. 6 ay kaldığı bu ülkede incelemeler yaptı.

Bingöl, resim çalışmalarının yanısıra, sanat yazıları ve konferanslarıyla da Ankara’nın sanat yaşamında etkili olmuş bir sanatçıdır. Ayrıca resim pedagojisi üstüne araştırmalar yapmış, özellikle, çocuk resimleri üzerine kuramsal görüşlere ağırlık vermiş bir sanat eğitimcisidir. Hatta, Yozgat Ortaokulu’nda öğretmenliği sırasında bu okul öğrencilerinin çalışmalarını 1943’te Londra’da sergilemiştir. Çocukta yaratıcılık ve görsel algı konusunda ‘Resim nedir?’ adında 1975’te yayınladığı bir kitabı da vardır.

Cemal Bingöl’ün resim öğretmeni olduktan sonra yapmış olduğu. çalışmaları Eşref Üren’in etkisinde oluşturduğu gözden kaçmaz. Paris’e gitmeden bir yıl önce açmış olduğu (Ankara Devrim İlkokulu’nda) kişisel sergisindeki ve katılmış Olduğu 8. Devlet Resim Heykel Sergisi’ndeki yapıdan nda bu etkileşim ve benzer tavır gözden kaçmaz.

Ressam Hamit Görele yazmış olduğu bir eleştiri yazısında bunu şöyle belirtir: “... Cemal Bingöl, Eşref Üren’in tesirindedir. En iyi eseri 86 numaralı peyzajıdır. 84 numaralı peyzajında Corotvari bir kendini arayış hatta buluş vardı.. Cemal Bingöl, iyi sanatın güzel kokusunu almıştır...” (1) Görüldüğü gibi, etkilendiği ve inandığı kuşağın tavrını benimsemiştir. Doğadan hareket etmekte, daha çok peyzaj ve natürmorta itibar göstermektedir.

Cemal Bingöl Paris’e gitmeden bir yıl önce sergi açmış olmakla kendi resminin değişim sürecinde bir kilometre taşını geçmiş olmaktadır. Daha sonra, Andre Lhote öğretilerinin bir savunucusu ve uygulayıcısı olacaktır. Bir kişisel sergisi ile ilişkili olarak yazdığı eleştiri yazısında Eşref Üren şunları belirtir. “.. Cemal Bingöl bu sergisini açmakla ilerisi için Paris’ten evvelki Cemal ile Paris’ten sonraki Cemal’in tanınması bakımından bize güzel bir mukayese imkânı da hazırlamış Acele etmezsek bir yıl sonraki, mademki yaşıyoruz, bu farkı da gözlerimizle göreceğiz Bingöl’un resimlerinin tek bir kusuru varsa o da alımlı olmayışları, göze birdenbire çarpmayışlarıdır

Onun resimlerinde sadece plastik özü, cevheri konuşur ve demogoji yapmaya tenezzül etmezler. Hasbilik (Gratiute) belki onların en başta gelen vasıflarıdır ki, her güzel, içli ve olgun eserin bünyesinde de buna rastlıyoruz Dikkatimizi onun resimlerinden esirger, önlerinden çabucak ayrılıverirsek bize sırlarını pek vermezler Hele tatlarına hiç baktırmazlar (2)


Dikkatimizi hemen çeken şey, Eşref Hoca’nın eski bir öğrencisine ve takipçisine iltifat ve beğenisini esirgemediğidir. Böylece onu Türk resmine lanse etmek fırsatını kaçırmamaktadır Gene aynı yazısında Bingöl’ün yapıtlarının şöyle (biçimsel öğeler açısından) analizini yapar.  Cemal portrelerinde plat bir resim anlayışına yer vermiş. Gölge ışığın gözü aldatan oyunlarını belli ki sevmiyor. Primitif bir zevke vurgun görünüyor. Portrelerde ifadeler çok canlı ve desen ritmik ve dekoratiftir. Şatafata kaçmayan renkler sağlam bir yapı içine rahatça yarleşivermişler, oturmuşlar. Her şey kıvamında, ne noksan, ne fazladır Peyzajları, onlar da ölçülü biçilidirler. Heyecanın, resmin aleyhine olan hesapsızlıkları onlarda göremezsiniz. Çoğunlukla mor, yeşil, turuncu prizmayı kullanıyor ve seviyor. Natümortları da birer âlemdirler.

Az renk ve çok nuance ile zenginleştirilmişlerdir. Cümbüşlü görünüşleri bundandır. Abur cubur renk israfından değil. Bu sergide Cemal’ın nefis ve dört başı mamur, gözleri âbat eyleyen bir de  Enteriyörü var. Bu sergi sadece bir tek resmi görmek için bile gezilmeye değer (3)

Bu sergiden sonra gittiği Paris’te Andre Lhote atolyesmde çalışmalarını sürdüren sanatçı döndüğünde oldukça farklı bır eğilim ve tavır gösterir. Köprülerin altından çok sular akmış ve oldukça  yol katetmiştir.

Şurası bir gerçek ki, bizde de ilk soyut eğilimler 1950’lere doğru Lhote kübizminin açtığı kapıyla başlamış, doğadaki biçimlerin bağlı bulundukları doğal varlıkları anımsatmayan figürsüz ilişkiler, soyutlama çabalarının sağlamış oldukları olanaklarla birlikte, iç içe yürümüştür (4)

Türk resminin bu atmosferinde Başkent Ankara’ya dönen sanatçı bu nedenle yalnız kalmadı.
Cemal Bingöl’ün doğadan hareket etmediğini ve doğayı anımsatan biçimlere hiç değinmediğini saptıyoruz artık. Birbirini kesen dörtgenlerin yalın ve pürüzsüz şemasını temel alan saf bir geometrizmi benimsemiştir. Ve bu biçimcilikte karar kılmıştır.


1969’da resmimizin son 15 yılını yazan Turan Erol, Cemal Bingöl’den şöyle söz eder:  Cemal Bingol figürü silip süpürüp az sayıda seçkin rengi hendesi bir düzen içinde yanyana kaç biçimde getirebileceğini araştırıyordu.” 1950’lerden itibaren böyle bir biçimcilik kararlılığına varan Cemal Bingöl’ün değişmek istemediği ve bu biçimciliği nikâhlı gibi oluşturmaya devam ettiği görülür.

Onun kararlılık ve inatla bu biçimciliği sürdürdüğünü ressam Nurullah Berk 50 yılın Türk resim ve heykelini yazarken şöyle belirtir. “... Cemal Bingöl uzun süre den beri geometrik-abstre denilen türden çıkmadı. Cetvelle çizilmiş etkisini veren kesin alanlar, katı sınırlar içinde birbirinden ayrılmakla beraber, çoğu zaman çok ahenkli renk sistemleriyle olgun, gözü dolduran görünürlerde (5)

Cemal Bingöl, Ayşe Tör, Selma Arel, Solmaz Tugvel, İ.C. Karaburçak, Lütfi Günay ve Turan Erol’la birleşerek Ankara’da ‘Siyah Kalem Grubu’ adıyla bir grup kurarlar. Bilindiği gibi Mehmet Sıyahkalem 15 yy. Fatih Sultan Mehmet döneminde Çin Türkistanı’ndan gelip İstanbul’a yerleşmiş bir ressamdır. Çin resminin etkisi altındadır. Usta bir ressamdır. Hayvanları insanları, doğru bir anatomi ile masal havası içinde çizer. Ne var ki, bu grubun anlayış, biçim ve öz açısından Mehmet Siyahkalem’le bır ilişkisi yoktur. Salt Siyahkalem’e bir saygı sonucu bu ismi benimsemişlerdir. “Bu grubun üyeleri arasında da biçimleme konuları ve tavır açısından bir ilinti yoktur Ortak bir görüşleri ve sanat tezleri olmadığına göre sanatçıları ayrı ayrı değerlendirmek gerekir (6)

Bu grubun üyelerinden üçü Ayşe Tor, Selma Arel Solmaz Tugsel, Cemal Bingöl’ün Ankara Helikon Derneği’nden öğrencileridir. Kimi nonfigüratif kimisi Taşist, kimisi geometrik soyutçu, kimisi Anadolu motiflerinden dekoratif düzenlemelere yönelme eğiliminde, kimisi figür ve doğa resimleri ile sergilemeye katılmıştır. Eleştirmen Cemil Eren, Bingöl’ün bu sergideki yapıtlarına gene ayni yazıda şöyle bir eleştiri getirir. Cemal Bingöl yıllardan beri devam ettiği düz yüzeylerdeki geometrik çalışmalarına biraz daha dörtgenler ekleyerek, tuali daha küçük yüzeylere bölmüş, tualde iki boyuta sadık kalan bir çalışma. Yan yana üst üste, bazı yerlerde kesişen üçgenler. Eğri çizginin de girdiği oluyor resmine. Kendi resimlerinden bir de halı dokutturmuş (7)

Cemal Bingöl 16. Devlet Resim ve Heykel Sergisi açıldıktan sonra Zafer Gazetesi’nin yapmış olduğu bır ankette yaptığı resim ve sanat görüşü hakkında şunları söylemiştir.

Elma ağacı nasıl ki elma vermek için yaratılmışsa ressam da resim vermek için yaratılmıştır.
Elma denen şey tabiatta mevcutken tutup bir de onun resmini çizmek fazla ressamın yapacağı şey ne elmaya, ne armuta, ne şuna ne buna benzememelidir. Sadece resim olmalıdır. Bu düşünüşten ve sanatçının uygulamalarından sonuçta şunlar söylenebilir. Paris’e gitmeden figüratif çalışan Cemal Bingöl, Paris’ten non figüratif (geometrik soyutçu) olarak dönmüş ve yaşamının sonuna kadar büyük bir özveri ile taviz vermeden sanatını sürdürmüştür...
Nur içinde yat Cemal Hoca...

1) Hamit Görele, ‘8. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’, Ulus Gazetesi, 11.11.1947, s.5.
2) Eşref Üren, ‘Cemal Bingöl’ün Resim Sergisi’, Ulus, 27.
3) Y.a.g.y
4) Kaya Özsezgin, ‘Çağdaş Türk Resminde Soyut Eğilimler’, Milliyet Sanat dergisi eki, Yeni Dizi, 4 Şubat 1982.
5) Nurullah Berk, Hüseyin Gezer, ‘50 yılın Türk Resmi ve Hey keli’, T. İş Bankası Kültür Yayınları 23, Yıl: 1973, 2. Basım, s.84
6) Cemil Eren, ‘Siyah Kalem Grubu’, Ulus, 9.11.1965.
7) Y.a.g.y

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder