Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Chirico, Giorgio de

Giorgio de Chirico (1888-1978)
Kaya Özsezgin
Giorgio de Chirico, 1975’te, ölümünden tam üç yıl önce Paris Marmottan Müzesi’nde düzenlenen “retrospektif” sergisi nedeniyle, gerçeküstücü akımın öncülerinden biri olduğu yolundaki görüşe kızgınlıkla karşı çıkıyor, bunun gerçekdışı bir görüş sayılması gerektiğini belirtiyordu (“L’Express”). “Çünkü etiketlerden nefret ederim, çünkü resmi severim yalnızca. Hiçbir gruba ya da okula bağlı değilim. Belli başlı gerçeküstücülerin görüşleri, bana her zaman yabancı kalmıştır” diyordu gerekçe olarak da. Çok konuşulmasına karşın, genellikle az resim yapılmasından yakınıyordu. Bu, bir bakıma çağımızın bir hastalığıydı De Chirico’ya göre. Gene de sanat tarihleri, ilk örnekleri 1910’lara kadar çıkan ve ilk duyurusu 1924’te Breton ve arkadaşları tarafından yayımlanan gerçeküstücü akıma, İtalyan asıllı Giorgio de Chirico’nun önemli bir katkısı bulunduğunda birleşiyorlar. Ne var ki onun yarım yüzyılı aşkın sanat yaşamını dolduran tüm yapıtlarını, belli bir anlayış altında toplamak kolay değildir. İlk yapıtları geleneksel anlamda nesnel bazı değerleri içerirken, Paris’e geldikten sonra kendisine asıl ününü sağlayan “fizikötesi” (métaphisique) resimlere yönelmiş, son yıllarında ise “yeni klasik” denebilecek bir anlayışta karar kılmıştı. Batılı başka sanatçılarda da görülebilen bu değişkenlik, De Chirico açısından temelli ve haklı bir nedeni de içerir: Yüzeyde görülen değişkenlik ve dönüşümler, Rönesas’tan günümüze uzanan teknik bir yetkinliğin gerekçesidir. Eski resim ustalarında görülen bu teknik yetkinlik, De Chirico’yu tüm yaşamı boyunca ilgilendirmiş ve etkilemiştir. Bilinçaltının düşsel oluşumlarına dayanan fizikötesi resimleri, Rönesans sanatçılarının bilimsel perspektif anlayışından ve desen gücünden kaynaklanır bir bakıma. Müzeler de, özellikle “Quattrocento” sanatçılarından kopyalar yapmış olması, resim ustalarının piktüral tekniğini kavramaya çalışması, bu gerçeği belgelemeye yeterlidir..
Giorgio de Chirico, 1888’de Yunanistan’ın Thessalie bölgesinde Volo kasabasında İtalyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Babası Sicilyalı bir demiryolu mühendisiydi. On sekiz yaşına kadar Yunanistan’da kalan De Chirico, ilk sanat öğrenimini Atina Politeknik Okulu’nun Güzel Sanatlar Bölümü’nde yaptı. Orada canlı modelden desen çizmeyi öğrendi. Arada bir gemi türlerinin resimlerini yapmak için Pire limanına gidiyor ve doğadan resim çalışıyordu. 1905’te İtalya’ya geçerek Floransa Müzesi’nde Ucello, Piero della Francesca ve Botticelli’den kopyalar yaptı. Ama gerçek sanat etkinliğini, 1906-1909 yılları arasında Münih’te geliştirdi.
Bu dönem resimleri, antik kültür, Alman düşüncesi ve figüratif eğilimler üzerine kuruludur. Özellikle İsviçreli simgeci ve romantik ressam Arnold Böcklin (1827 - 1901)’in sanatından geniş ölçüde etkilendi bu dönemde. Nietzsche ve Schopenhauer’ın düşüncelerine paralel bir yol izledi. Nietzsche’de “yaşamın hiçliğinin önemi”ni görmüştü. “Ecce Homo”da yer alan Turin’in boş alanları, görkemli melankolisi, De Chirico’nun imge ve fantezi dünyasını harekete getirmeye yetmişti. Kendisiyle yapılan bir konuşmada, Nietzsche etkisini şöyle dile getiriyordu: “Nietzsche bende sonbahara değgin (automnale) ve belirli bazı izlenimlerin güçlenmesini sağladı. Ben bu izlenimleri” Places d’Italie” adını verdiğim ilk tuallerimde anlatmayı denedim.



Nietzsche’nin sonsuz bir ıssızlığı dile getiren gizemsel şiirine hayrandım. O bana, gölgelerin yazdan daha uzun olduğu sonbaharın öğle sonrasını düşündürüyor, Akdeniz kentlerinde Genes’de, Nice ve Turin’de izlenebilen üstün bir neşe ve dinginlik duygusuyla dolduruyordu içimi.

Ünlülerle Tanışma
De Chirico 1911’de Paris’tedir. O dönemin ünlü kişileriyle, özellikle de Apollinaire, Max Jacob ve Picasso ile tanışır,. Apollinaire ilk kez “Bağımsızlar” sergisinde keşfetmiştir De Chirico’nun gücünü. Onun resimleri karşısında “zamanının en şaşırtıcı ressamı” sözünü kullanır. Apollinaire’in yanı sıra tablo almısatımcısı Paul Guillaume da ilgilenir bu resimlerle. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir ara Italya’ya geçer De Chirico. Orada “fizikötesi” akımı birlikte geliştireceği Carlo Carra ile tanışır ve onunla yakın dostluk kurar. “İtalya Alanları” bu - dönemin ilginç ürünleridir. Ferrare ve Turin kentlerinden değişik görünümleri izleyiciyi ürperten bir ıssızlık içinde yansıtır. Uzun gölgeler, kemer altları, uzun fabrika bacaları, insanların gezindiği boş alanlar sıkça görülür bu resimlerde. İnsan figürleri, mankenleri andırır. Gerçeklik, en ince ayrıntılarına kadar incelenmiştir. Issız boşluklar için de yer alan manken figürler, fizikötesi bir mekan düşüncesini akla getirirler. Donuk ve yarı aydınlık boşluklar, klasik Rönesans’ın derinlik anlayışını düşündüren yapı kitleleriyle bölünür. “Bir Sokağın Melankolisi ve Gizi” (1914),



 “Kaygı Verici Müzeler” (1916), “Hektor ile Andromak’ (1917) ve “Büyük Metafizik” (1917) bu dönemin başlıca yapıtları arasında sayılabilir.



Fizikötesi Alfabenin İşaretleri
Şöyle diyordu De Chirico: “Biz, fizikötesi alfabenin işaretlerini tanıyoruz. Ve gene biz, bir kemer içinde, bir sokak köşesinde, bir odanın duvarları arasında ya da bir kutunun içinde hangi acıların ve sevinçlerin yer aldığını biliyoruz. Biz fizik- ötesi ressamlar, gerçekliği kutsallaştırıyoruz.” Gene aynı yıllarda Franz Marc, sanatın temelde fizikötesi değerleri içerdiğini savunuyor ve bu tür bir sanatı ancak De Chirico’nun gerçekleştirebileceğini öne sürüyordu. De Chirico ise, sonradan döndüğü” Campagne- Premier” sokağındaki kederli atölyesinde daha bütünsel, daha derin, daha karmaşık bir sanatın ilk imgelerini ayırdetmeye başladığını belirtiyordu, Çevresindeki kimi modern res samların, artık bütünüyle eskimiş, kısır yöntemlerle resim yapmayı ilke edindikleri inancındaydı. Fizikötesi resmin getirdiği yeni ve taze anlayış, bu kısır yönteme karşı geliştirilmişti. Kendisini böyle bir anlayışa yönelten nedenleri ve izlenimleri şöyle açıklıyordu bir yerde: “Kışın, öğleden sonra idi. Hava açıktı. Versailles Sarayı’nın avlusunda bulunuyordum. Her şey durgun ve sessizdi. Her şey bana soru soran bir yüzle bakıyordu. O anda sarayın her köşesinin, her sütununun, her penceresinin bilinmezlikle dolu bir ruhu vardı. Etrafımda açık gökyüzü altında, kederli şarkılar gibi sevimsiz görünen kışgüneşinin soğuk ışıkları altında taştan, kımıltısız kahramanlar görüyordum. Bir pencerenin önünde asılı bir kafes içinde bir kuş ötüyordu. İşte o zaman insanı, doğru şeyleri yaratmaya götüren tüm gizleri içimde duydum. Ve yaratma, bana yaratandan daha gizemli göründü.”
Dali ve Breton’un Yolunda
De Chirico’nun sanatı, bir bakıma resmin - şiirsel yönüne açık sanatçıların ele geçirmeye çalıştıkları bir dünyanın ürünüdür. Sessizlik içinde bir ses, görünmezlik içinde bir görüntü arar gibidir o. Sanat eleştirmeni Raynal’e göre, onu fizikötesi resimle elde ettiği değerler, gelecekteki yeni anlayışların, yeni duyarlıkların da kaynağı olacaktı. De Chirico da gerçeküstücü ressam Dali gibi, zamanının sorunlarıyla ilgiliydi; o sorunları simgesel biçimde gösterecek görsel olguları araştırmaktaydı. Gerçeküstücü sanatın sözcüsü Breton da, sanatın görevinin eğlendirmek ve avutmak değil, tedirginlik uyandırmak ve insanları sarsmak olduğunu öne sürmemiş miydi?

De Chirico’nun fizikötesi enteryörleri, “natürmortları ve karmaşık mankenleri, hep bu dönemin ürünleridir. Onu, 1918- 1925 yılları arasında kaldığı Roma’da “Valori Plastici” grubunun üyeleri arasında görüyoruz. Aynı adda bir de dergi çıkaran topluluk, 1922’de Milanolu bir  grup ressam (Novecento) tarafından oluşturulmuştu. Temel anlayış, fizikötesi resmin değerleri çevresinde gelişiyordu. Aralarında Morandi, Savinio, Melli, Soffici, Sirano gibi sanatçılar yer almaktaydı. Kısa zamanda gerçeküstücü İtalyan  ressamları da.. bu gruba katıldılar. Giorgio de Chirico 1926’da Paris’te Rosenberg Galerisi’nde gladyatörlerini ve antik atlarını sergilediği, zaman, ünü gittikçe gelişmişti. Diaghilev için yaptığı bale dekor ve kostümleri de gene bu yıllardadır. 1935’te Amerika’ya yerleşti, bir yılı aşkın bir süre New York’ta kaldı. 1939’da yeniden İtalya’ya döndü. Orada yeni- klasik anlayışa uygun tablolar yaptı, portre siparişleri aldı, ilk kişisel sergisini Roma’da düzenledi. 1948’den sonra Venedik Bienallerine katıldı: 1955’te New York Modern Sanat Müzesi’ nde tüm dönemlerini içeren bir sergisi yapıldı.



Edebiyat alanında
Sanatın yanı  sıra edebiyatla da  1929’da Pari “Hebdomeros ‘ 1945’te Roma’da “Yaşamımın Anıları”nı yayımladı. Aynı anıları, 1962’de Milano’da yeniden basıldı. Yapıtları, başta Chicago, Roma, Stockholm, New York, Hamburg ve Paris olmak üzere dünyanın sayılı müzelerine ve özel koleksiyonlara dağılmıştır.

Giorgio de Chirico’nun sanatı bir yandan resmin hacim, ışık - gölge, derinlik gibi temel kavramlarını fizikötesi bir duyarlığın özgün biçimleri içinde tarihsel bir aşamaya ulaştırırken, öte yandan etkileri günümüze kadar tüm canlılığıyla sürüp gelen gerçek üstücü anlayışın da kapılarını açmıştır. André Breton, gerçeküstücülüğün bildirisinde, düş gibi önemli bir ruhsal olayın o zamana kadar dikkatleri böylesine az çekmiş olmasını şaşırtıcı bulur ve bilinçaltına yönelen Freud’un çabası üzerinde durur. Ona göre uyanıklık, bir çeşit alıkoymadır. Oysa düş, uyanıklığı baskı ve etkisi altında tutar. Ve gene Breton’a göre, görünüş bakımından birbirine bunca aykırı olan düş ve uyanıklık, bir çeşit salt gerçeklik, yani gerçeküstü içinde eriyip kaynaşacaktır. Ele geçirilmek istenen de, bu salt gerçekliktir. Masalsı olan, bu salt gerçeklik içinde anlam kazanır. Hatta masalsıdan başkası güzel değildir.

İşte De Chirico’nun resimleri,  bizi, Breton’un sözünü ettiği bu salt gerçekliğe götürür. Düş ve sanrı arası bir ruhsal esrik ilk içinde, görünür olanın ötesindeki gizleri kavrat maya, duyurmaya çalışır.
Yazımızı, gene onun bir soruya verdiği karşılıktaki sözleriyle bağlayalım: “Benim tuallerimde, yıkımları haber veren bir sessizlik ve silinip yok olan ışıklar için de gerçekdışı, tasarlanmış sahneler görülür. Fizikötesi dönemimde benim için gerçeklik, tüm öteki şeylerdi:
Kimi kez bir özlem olgusu, kimi kez nedensiz bir can sıkıntısı”

Kaya Özsezgin, Milliyet Sanat, 1978



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder