Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Cihat Burak


Kaya Özsezgin
Sekiz yıl önce Cihat Burak, kendisine yöneltmiş olduğum bir soruya şöyle karşılık veriyordu:
“Ressam olmak, hele iyi bir ressam olmak gibi bir ‘iddia’ taşımadığım için yaptığım işin bir sanat eseri olması fikri hiçbir zaman aklımın köşesinden geçmemiştir. Resim yapıyorum diye şişine şişine dolaşanları, sanatını hayatının dramı olarak alanları hiç anlayamam. Hiç bir ressam, eline ilk defa boya geçiren bir küçük çocuk kadar güzel resimler yapamaz. Picasso bile yapamamıştır. Ama çocuk, yaptığı resmin bir ‘oyun’ olmaktan çıktığını anladığı zaman, artık o resmi yapamaz olur” (“Sanat” 27-28, 1974)

Cihat Burak’ın, resimle kıyıdan köşeden ilgilenen kimselerin bile dikkatini çekmiş, ilgisini kazanmış olan o birbirinden güzel esprilerle örülü resimlerini göz önüne aldığımızda, yukarıdaki yorumun şaşırtıcı hiçbir yanı yoktur. İşin akademik eğitiminden geçmiş entelektüel herhangi bir sanatçı gibi resim yapmayan bu babacan kişinin, elbet kendine göre bir sanat yorumu, bir sanat görüşü olacaktı. Resim sehpasının karşısına, bir “sanat eseri” yaratmak amacıyla geçmeyen kişi için, olsa olsa iki seçenek söz konusudur: Ya, resmin dışında ikinci bir mesleği vardır; yani resimle ilgisi, herhangi bir amatörün ilgi düzeyini aşmayacaktır. Yalnızca boş. zamanlarında, salt kendi beğenisini tatmin etmek için resim yapacaktır. Ya da, bu konuda ilgisi bütün akademik kariyerleri, gelmiş geçmiş sanat akımlarını veya eğilimlerini, günün akımlarını hiçbir şekilde ciddiye almayacak, “otantik” bir çizginin üzerine çıkmayacaktır.

Otuzu aşkın yılını resim yolunda harcamakta olan ve bu çabasını, asıl mesleği mimarlığı ikinci plana atacak bir çizgiye getiren Cihat Burak gibi bir kişi için, birinci seçenek geçerli olmaz. İkinci seçenek ise, ister istemez “naif” yani safyürek bir sanatçı tutumunu akla getirmektedir. Yukarıdaki sözleri Cihat Burak değil de, her hangi bir safyürek sanatçı söylemiş olabilirdi. Üstelik Cihat Burak da o sanatçılara benzeyen bir tutum içinde resim yapıyor, sanat ortamında ağırlığını duyuran herhangi bir formüle ya da reçeteye uymamakta açık seçik bir kararlılık gösteriyor. Boyayı kullanmaktaki “acemilik”inden tutun da, çevresindeki olaylara alaycı bir tavırla eğilmesine kadar bütün davranışlarında, safyürek bir sanatçıyı akla getirebilecek ve daha ilk bakışta düşündürebilecek yönler seçiliyor. Ama biz, onun bu yönlerine bakarak ve kuşkusuz resmini de bir bütün halinde göz önüne alarak, Cihat Burak’a safyürek etiketini kondurabilir miyiz?

Tarihe eleştirici bakışlarla eğildiği, yaşam karşısında belli bir dünya görüşünü uyguladığı monotip baskılı desenlerinde, özgün baskı türüne girebilecek çalışmalarında Cihat Burak enikonu usta sayılabilecek bir ressam olarak görünür. Çizim ustalığı ve desen gücü, asıl mesleği olan mimarlıkla ilgili sayılabilir. Ama kabul etmek gerekir ki, bu çizimlerde mimari projelerin kuru ve bilimsel yönü fazla etkili olmadığı gibi, salt çizim ustalığının arkasına gizlenmiş sıradan bir tutum da söz konusu değildir. Onun bu desenleri, gerçeküstü ya da düşsel öğelere yer veren okul ve eğitim görmüş bir sanatçının çalışmalarını da düşündürebilmektedir. Ama yağlıboya resimlere geçtiğinde, nereden gelmiş olursa olsun, bu bilgisini bir kenara koymakta, eğlenir gibi ya da olağan herhangi bir görevi yerine getirircesine, boya hamuruyla oynamaktadır. Onun boyayı karıp tual üzerine aktarmasında bir çocuğun ya da yetişkin bilinçsizin” oyun” düzeyine varan uğraşı söz konusu olabilmektedir. Sürekli bir atölye çalışmasının içinden gelmemiş olması ve entelektüel disiplinleri fazla ciddiye al maması, Cihat Burak’ın bu yönünü belirgin yapmıştır denilebilir.. Toplumsal eleştiriye fazlasıyla yatkın olan tutumunun da, bu teknik tercihiyle bağdaşmış olması, resminin biçimi ve içeriği arasında sürekli bir iletişim kurmaya yetmektedir.

İyi ama, Cihat Burak’ı bütünüyle safyürek ressamlar grubu içinde değerlendirmediğimize göre, “sanat yapıtı” oluşturmak için resim yapmadığım öne süren bu sanatçının yapıtına, nasıl oluyor da “sanatsal” bir değer biçiyoruz? Daha ileri giderek, şunu da söyleyebiliriz: Aslında entelektüel amaca yönelik olmayan bir resim —örneğin halk resmi— kendi türü ve mantığı içinde sanat yapıtları kapsamına alınır; ancak bu tür bir resmin değer ölçütlerinin, entelektüel kapsa  bir resmin değer ölçütleriyle karıştırılmaması gerektiğine göre, Cihat Burak’ın herhangi bir tablosunu, nasıl oluyor da çağdaş okullu ressamların yapıtları arasına, hem de hiçbir kuşkuya kapılmaksızın koyabiliyoruz? Sanırım burada, doğrudan doğru ya Cihat Burak’m sanatçı kişiliğine ilişkin ince bir ayrım söz konusudur.
Cihat Burak, 1950’lerden bu yana uzanan ve yoğun bir üretim gücüyle belgelenen resimlerinde, sanatın dününü ve bugününü iyi bilen, ancak resim yaparken bu bilgisini atölyesinin kapısı dışında bırakan, bunu da herhangi bir sahteliğe ya da yapmacıklığa düşmeden başarabilen bir kimse gibi davranıyor. Böyle bir davranış mümkün müdür? Yani Batı resmini, en azından müzeleri gezerek tanımış, üstelik o yapıtlar karşısındaki hayranlığını da dile getirmiş bir kimse, tualin beyaz yüzeyi ile karşı karşıya kaldığında, her şeye sıfırdan başlamış bir “safyürek” ressam beğenisini andırır davranış içine girebilir mi? Bu soru şöyle karşılanabilir: Eğer bu davranışı gösteren sanatçı, Cihat Burak’ta olduğu gibi, hiçbir resim modelinden hareket etme meyi, kendine usta diye bir ya da birkaç sanatçı yerine, kendi deneylerini ve dünya görüşünü benimsemeyi şaşmaz bir ilke olarak almışsa, hele bu ilkeyi otuz yıl ayakta tutabilmişse, söz konusu davranışı kendi çizgisi, kendi beğenisi içinde değerlendirmek zorundayız. Deyim. yerindeyse Cihat Burak, bizim çağdaş resmimizde kendi türünün ilginç bir prototipidir; onun resmini, değerlendirmede bir kolaylık olsun diye, geleneksel halk resmi kav ramıyla evrensel safyürek resim kavramından esinlenen, ama ne birine ne de ötekine “taviz” veren bir resim türü olarak tanımlayabiliriz belki. Ancak bu tanım da Cihat Burak’m resmi için yeterli değil. Çünkü o resmin bütün niteliklerini kapsamıyor. Burak’ın “humouristique” ve “grotesque” görünümlü figürleri, olayları ve oluşumları içeren iğneli resimleri, bizi sosyal eleştiri kökenli eğilimlere de götürecektir.


Ama hemen belirtmek gerekir, bu tür eğilimlerle Cihat Burak’ın kullandığı kendine özgü eleştiri yön temi de, en azından görsel disipline uygulanabilirlik açısından oldukça farklı dır. Burak, eleştirel yöntemli resimlerinde, yalnızca gözlemlerinden hareket eder, gerekli gördüğü yerde tarih bilgisini bile halk düşünürlerine özgü biçimde hem bir malzeme olarak kullanır. M.Ş. İpşiroğlu, Malik Aksel’in halk resimlerini konu alan kitabına yazdığı önsözde şöyle diyordu:‘ resimlerine bakarken, benzetme ve taklit hevesiyle değil, inanç ve düşüncelerin resim diliyle anlatılması’ için bunların yapıldığını. göz önünde tutmalıyız”. Burak’ta da benzetme ve taklit eğilimi görülmez. İnsanların gülünç davranışlarını, ihmal ve özentilerini, ancak dışardan gözlenebilen çeliş kilerini hiçbir kurgu endişesine kapılmaksızın yansıtır. Herkes onun resimlerinde kendinden bir parça, bir izdüşüm bulabilir. Mükellef ziyafet sofralarına üşüşen insan grupları, sahiplerini bekleyen boş koltuklar, geleneksel törenler, eğlence sahneleri, sonlu ve sonsuz sevgiler, “hayali cihan değen’ geçmiş zaman anıları, içi boş kahramanlık gösterileri, insan varlığının dünden bugüne “ eden oluşumları halinde, gerçek görüntüleriyle onun re simlerini biçimlendirir ve biz bu oluşumlara baktıkça, bizi acımasızca, ama biraz da babacan bir tavırla eleştiren bu sanatçıya kendimizi biraz daha yakın hissederiz. Belki Cihat Burak’ın resmini, sanata uzak kitlenin gözünde bile, sevimli ve alımlı kılan başlıca etken de budur. Milliyet Sanat 1982


Cihat Burak:Bir portre için taslak
Ferit Edgü,
Çok yönlü sanatçı olgusunun, XX. yüzyıla özgü olduğu sanılır genellikle.
Ülkemiz için doğru bir kanı: Şairleri bile, roman, öykü, deneme yazmaya XIX. yüzyılın sonlarında başlamışlardır. Oysa, çok yönlü sanatçı, aslında Avrupa Rönesans’ının ürünüdür. Rönesans sanatçılarının büyük bir çoğunluğu, yalnız resimle ya da yontuyla yetinmezler, şiire, geometri ye, mimarlığa ve doğal bilimlere el atarlar. Ortaçağ’ın yarattığı susuzluğun sonucudur bu.
Aydınlanma çağında, ressam resmini yapar, şair şiirini yazar, bilgin bilimini yapar. Çok yönlü sanatçı tipi, XIX. yüzyıla değin, hemen hemen silinir. XX. yüzyılda, Rönesans’taki yoğunlukta değilse de, yeniden ortaya çıkar.

Burda, şaşırtıcı bir çelişki vardır. XX. yüzyılın bir niteliği de “uzmanlık”tır. Ana bilimler bölünmüş, yepyeni yan bilim dalları doğmuştur. Oysa sanatçıya, kendi öz uğraşı çoğu kez yeterli olmamıştır. Picasso bir oyun yazar. Klee ve Kandinski’nin kuramsal. yazıları bir estetikçinin denemeleri niteliğindedir. Michaux hem şair, hem ressamdır. Corbusier sabahları ressam, öğleden sonraları mimardır. Giacometti’ye yontu sanatının üç boyutu yetmez. Renge ve çizgilere gereksinme duyduğu için olsa gerek, desenler ve tablolar yapar. Dubuffet resminin dışında çevre düzenlemelerine, anıtlara, mimari yapılara ve yazmaya yönelir.

Mimarlık öğrenimi görmüş ve yıllar boyu bu uğraşını sürdürmüş Cihat Burak’a gelince... Onun hiçbir mimarlık yapıtını bilmiyorum. Ama onun, her zaman bir mimar olarak yaşadığını biliyorum. Mimar, ressam ve yazar olarak. Üçü aynı anda. Sanatın bu üç dalında da özgün bir sanatçı karşı karşıyayız.


Mimarlığım bilmediğime göre, iki demem gerekiyor, ama ben gene de üç diyeceğim; Şu nedenle: Resimlerinin büyük çoğunluğunda mimarlığının izleri yok. Öykülerinde de ne mimarlığının, ne ressamlığının izleri var. Ama her resminde, her öyküsünde, birbiriyle çelişmeyen, hatta birbirini bütünleyen öğeler var.
Örneğin, “Cardonlar”daki birçok öyküde, fantastik, gerçeküstücü nitelikler ağır basıyor. Bu öğelerle. birçok resminde karşılaşıyoruz. Gerçeklik, dış dünya, kişisel bir “humour” ile biçim değiştiriyor. Böylece, gerçeklik, sanatsal bir gerçeğe dönüşüyor.


Birçokları Burak’ı saf, “naif” bir sanatçı olarak niteliyor. Saflığına saf, ama “naif” değil.
Kendisi “naif” olmayan bir sanatçı, “naif” bir sanat dilini seçebilir mi? Kuşkusuz seçebilir. Üstelik bu, sanatsal bir oyun da olmayabilir. Cihat Burak’ta. olduğu gibi. “Naif” sanatçının başlıca iki özelliğini (şaşırmak ve dalga geçmek) hem yaşamında, hem yapıtlarında sürdürür gibidir, Burak. Marquez’in bir konuşmasında değindiği yaratıcılığın kaynağı, önünde sonunda, her zaman gerçekliktir” sözü sanki ressam / yazar Cihat Burak için söylenmiştir. Onun resimleri ve öyküleri birer fantezi değil, kaynağını gerçeklikten alan, ama düş gücüyle bu gerçekleri aşan olağanüstü yapıtlardır.
Olağanüstü.. - Çünkü her yapıtı olağanı aşma ve bizlere yepyeni bir dünyanın kapılarını açma isteminin sonucu.





2 yorum:

  1. Merhaba
    Bende Cihat Burak ile alakalı bir tez çalışması yapıyorum acaba bu yazınızda sanatçının ismiyle beraber 1987 yazan görseldeki resmin isim ve tekniğini görselin orijinaliyle birlikte benimle paylaşabilir misiniz lütfen

    YanıtlaSil
  2. Metinler Milliyet Sanat Dergisi'nden. Sanıyorum resimleri de oradan tarayarak aktardım. Dergiler ne yazık ki elimde değil.

    YanıtlaSil