Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Dali, Salvador

Salvador Dali (1904-1989)
Salvador Felipe Jacinto Dali, Figueras/Katalonya’da bir noterin oğlu olarak dünyaya gözlerini açtı. Güç bir çocuk olan Salvador, küçük yaşta karakalem ve boyalı resme büyük bir ilgi gösterince, kendisine özel ders aldırttılar. 16 yaşına gelince Madrid Güzel Sanatlar Akademisine kabul edildi.
1920’den Sonra: Kendi Stilinin Arayışında Dali 1920 sıralarında resimlerinde hareket sürecini göstermek isteyen fütüristlere hayranlık duydu. Madrid’de şair F. Garcia Lorca ve sinema yönetmeni Luis Bunuel ile tanıştı. 1923’te itaatsızlık yüzünden bir yıllığına okuldan uzaklaştırıldı. Kendi çalışmalarından önce Pablo Picasso ve Juan Gris’nin kübist yapıtlarına yöneldi. Genç kızlar (1923) adlı tablosundaki figürlerin parça parça dağılmasında bu eğilim göze çarpmaktadır.

1928’den Sonra: Gerçeküstüculüğe Yönelmesi 1926’da Dali’yi Sanat Akademisinden attılar. 1928 yılın da bile yapıtlarında, başta Yves Tanguy olmak üzere, sürrealistlerin ve Giorgio Chirico’nun metafizik resim anlayışının etkileri görülmektedir. Yine 1928’de Paris’e gelen Dali burada André Breton çevresindeki topluluğa katılarak tam anlamıyla gerçeküstücü ilk yapıtlarını verdi (örn. Kan Baldan Tatlıdır, 1928); Aydınlatılmış Hazlar, 1929).


1929 başında, senaryosu Dali ve Bunuel’e ait olan Un chien andalou (Bir Endülüs Köpeği) adlı filmin prömiyeri yapıldı. Dali 1929’da yazar Paul Eluard’ın karısı, Gala’ya aşık oldu. Gala kocasını bırakarak İspanyol ressamın hayat arkadaşı ve esin perisi oldu.
Akıp Giden Zaman (1930) ya da Anıların Sürekliliği (1931) gibi tablolarıyla Dali, sanat dünyasında isim yapmayı başardı. Resimlerin de tekrarlanan motifler arasında ölüm, yıkım ve cinsellik bulunmaktadır.

Sanatçı 30’lu yılların başında siyasal sorunlar konusunda sürrealistlerle çelişkiye düştü. Kralcı eğilimleri ve Adolf Hitler’e olan hayranlığını açıkça dile getirmesiyle Breton’u kızdırdı. Dali devrim karşıtı faaliyetlere katılmakla suçlanınca, gerçeküstücülerden uzak durmaya başladı.
1937: Çift Resmi İcat Etmesi Dali Usdışılığın Fethi (1935) adlı yazısında paranoyak/eleştirel metodunu formüle etti. Sigmund Freud’un psikanalizinden esinlenen Dali, resim yapmaktaki amacının, bilinçaltındaki düş resimlerinin tam olarak tasviri olduğunu ifade etti. Bunlara örnek olarak Narsis’in Metamorfozu ve Uyku (her ikisi 1937) gösterilebilir.


Aynı yıl içinde yaptığı İtalya yolculuğu Dali’nin Rönesans, Manyerizim ve Barok’a karşı ilgisini çekti. Giuseppe Arcimboldo’nun 6. yüz yılda yaptığı döndürmeli resimlere dayanarak Dali izleyicinin değişik motifler bulabileceği çift resimlerini geliştirdi. İspanya (1938) adlı tablosunun fonunda bir atlılar savaşını, aynı zamanda bir kadının yüzünü oluşturacak biçimde düzenledi.

1940-48: ABD’de Geçen Yıllar
1940’da Fransa’dan ayrılarak Rebble Beach/Kaliforniya’da kendine yeni bir atölye kurdu. Üç yıl sonra yaratıcılığında bir dönüm noktasına geldiğini açıkladı, “Klasik olmaya karar verdim”. 1948’de İspanya’ya dönerek Port Lligat’a yerleşti. İlk dönem yapıtlarına ve avantgardcılara sırt çevirerek dinsel/fantastik konulara yöneldi. Papa’nın bile takdir ettiği Die Madonna von Port Lligat (Port Lligat’ın Madonna’sı) (1949) ve Christus vom HI. Johannes vom Kreuz (1951) gibi resimlerinde bu motif değişikliği çok belirgindir.


1951: Atomik Sanat 1951’de yayınladığı Mistik Manifesto’da Dali soğuk savaş karşısında “Atomik Sanat” kuramını geliştirdi.


Parçalanmış Rafael Başı (1951) gibi tablolarıyla, madde bittikten sonra dahi ruhsal varlığın sonsuza dek süreceğini vurgulamak istedi. 1959’da (Amerika’nın Keşfi) adlı resmiyle ilk kez tarihi bir konuyu işlemiş oldu.
1970: Tam Bir Sanat Yapıtı Olarak Hayat Dali ile Gala 1973’de, sanatçılar ve yapıtları için bir ibadet yeri olarak tasarladıkları Dali Müzesini açtılar. Altı yıl sonra Académie Française tarafından “Ölümsüzler” safına kabul edilen Dali’nin egzantrik mizansen sanatı, doruk noktasına ulaştı. Sanatçı, öldükten sonra, günün birinde tekrar uyandırılmak üzere dondurulmak istediğini ifade ettiği ateşli bir konuşma yaptı. Karısı Gala 1982’de ölünce, Dali Pubol Şatosuna çekildi. 1989 yılında 84 yaşında Figueras’ta hayata gözlerini kapadı.

Salvador Dali ve Çokanlamlılık.
Necmi Sönmez
Arredamento- Mimarlık
Mayıs 2003
Boyut Yayıncılık.

Resim bir kompozisyon, düşünceleri, duyguları metaforlar yoluyla dışdünyaya aktarma aracı olduğu kadar; bilinmeyenlerin, bilinçaltının, ressamın kendisine bile söyleyemediği gizli tutkuların dile getirildiği bir yaratıcı etkinlik, belki de çıkmaz bir sokaktır.

O yaratıcısının atölyesini terk ettiğinde başka, ressamın da tahmin edemeyeceği bir yolculuğa çıkarak izleyicilere; ona sahip olan koleksiyonere farklı bir “düş evreninin” kapılarını aralar.

Düsseldorf’taki Museum Kunst Palast’ta açılan “Das Endlose Rütsel. Dali und Die Magier Der Mehrdeurigkeıt” (Sonsuz Enigma. Dali ve Çokanlamlılık Büyüsü) sergisi, kapsamındaki 250 sanat eseriyle, 11. yüzyıldan günümüze dek geçen süreçte “çokanlamlılık” kavramının perdesini aralamaya, psikolojik, erotik, semantik, Marksist- Leninist bakış açılarıyla genelde modern sanatın üzerine fazla düşünülmemiş yönlerini tartışmaya açıyor.

Kimler yok ki bu sergide? Guıseppe Arcimboldo, Josse De Momper, Max Ernst, Rene Magritte, Sigmar Polke, Man Ray, Hans Bellmer, Hint-Islam minyatürleri, Afrika maskları, 17. yüzyılda Çin’de boyanmış mermerlerin yanısıra Avrupa’da 20. yüzyıl başında moda olan pornografik kökenli kartpostallar; esprili erotik desenler, 12 ana başlık altında sunulan değişik anabaşlıklarla sergiye ilginç bir gövdesellik kazandırıyor.

Jean-Hubert Martın’ın düzenlediği sergilemenin odağında “çokanlamlılık” sınırlarını paranoya ile sapkınlığa varan erotizm arasında geliştiren Salvador Dali yer almakta. Katalan ressamın kırktan fazla çalışmasıyla temsil edildiği bu etkinliği, sürrealist düşüncenin arkasında bıraktığı bilmecelerin çözülmek istendiği bir tür kuşatma olarak da görmek mümkün. Asıl ağırlık gerçeküstücü resmin okunmasında, bu okumaların değişik içeriklerle katıklandırılmasında yatıyor.

Zweig ile Dali’nin Sigmund Freud ziyareti
Stefan Zweig, Dali ile birlikte Sigmund Freud’u Londra’da ziyaret eder. Haziran 1938’de psikoanalizmin kuramcısı ağır bir orta kulak iltihabıyla mücadele ettiği için ziyaretine gelen gençleri duymakta zorluk çeker; gözlemlerini sesler, konuşulan konular üzerine değil görünüşlerden, resimlerden yola çıkarak dinler.

Freud’un daha sonra Zweig’a yazdığı mektuptan anlaşıldığı gibi bu ziyaret daha sonraki “yanlış anlaşılmaların” temelinde yatan önemli nedenlerden biridir. Dali, Freud’un gerçeküstücüler üzerine olan negatif fikirlerini değiştirebilmek umuduyla “M de Narcisse” (1937)isimli resmini ve kendisinin paranoya üzerine yazdığı bir yazıyı (muhtemelen “Interpetation Paranoiaque - Critique de I’image Obsédans L’angélus de Millet”) yanında getirmişti.

Bu yazı Dali’nin kaleme aldığı birçok denemesinde olduğu gibi, Millet’nın resimlerini çok farklı açılardan yorumladığı, erotik göndermelerle adeta kendi resimlerini açıkladığı önemli bir metindir. Dali, Freud’un narsizm üzerine olan araştırmalarını bildiği için resmin ve yazının yazar üzerinde olumlu bir etki bırakacağını düşünuvordu. Freud’undaha sonra Zweig’a gönderdiği mektup, Dali’nin bu spekülasyonlarını doğrulamakta. Freud’un Katalan ressam için kullandığı sıfatlar son derece ilginç: “Fanatik-kalpten doğru bakan gözler, inkar edilemeyecek denli teknik yeterlilik gösteren fırça”.

Ama Freud, Dali’nin resmini değerlendirirken bir yandan onun kompozisyonlarındaki teknik yeterliliği, çizim gücünü övmekte, öte yandan ise onun kendi çabalarıyla giriştiği analizlerinin (bilinçli ya da bilinçsiz olarak) bilinçaltıyla uğraştığını belirtmektedir. Freud’un bakış açısıyla Dali’nin resimlerinin bir tür “psikoanalitik doküman” olup olmadığını bilemiyoruz ama psikolojinin kurucusunun gözünde bir sanat eserinin (edebiyat ya da görsel sanatlar) değeri, onun bilinçsiz olarak yansıttığı düş, nevrotiklik potansiyelinin analitik olarak incelenmesinde yatmaktaydı. Freud sanat eserlerine kendi tezlerini doğrulayabilecek bir araç gözüyle bakıyor, bunun ötesiyle pek ilgilenmiyordu. Unutmamak gerekir ki Dali için psikoanalitik metot onun kompozisyonlarında devreye soktuğu birçok yorumlama tekniğinden sadece biriydi. Düsseldorf’taki serginin en büyük kazanımı, Dali’nin sanatçı kimliğinden yola çıkarak, Sürrealizm’in bilimsel araştırma metotları dışında parapsikoloji, büyü, enigma, anagram, anamorfoloji, pareidolie tekniklerinden nasıl yararlandıklarını ortaya koyması.

Öteki anlam perdeleri
Guiseppe Arcimboldo, 1590’lara tarihlendirdiği resimlerinde insan portrelerini meyve, sebzelerden; akla hayale gelmeyecek binbir türlü nesnenin yan yana gelmesiyle ilk bakışta görülmeyecek ancak uzunca bir süre incelenildiğinde “öteki anlam perdelerine” ulaşılabilecek kompozisyonlar geliştirerek kendine ait bir ekol kurmuştu.
İster dini isterse dünyevi içerikli olsun “çokanlamlılık” gözle görünenin altındakini araştırmaya yöneldiği için, modern sanatın bunu bir metot, yeni okumalara yorumlara giden bir yol olarak kullandığını unutmamak gerekir.

Marcel Duchamp, Courbet’ten beri “insan derisini yüzen” gerçekçiliğe isyan bayrağını çekerken bunun için farklı metotlardan yararlanılması gerektiğine inanıyordu. Picasso perspektifi ortadan kaldırırken Afrika masklarının anlatım gücüne, Matisse renklerin etkilerini daha da saflaştırabilmek için Islam minyatürlerine, Duchamp’sa düşünsel soyutlamaya yönelmişti. Dali’nin çağdaşı olan bu sanatçıların yanında onlara alternatif olarak devreye sokabileceği homoseksüel, heteroseksüel erotik tutkuları, skandalları vardı sadece. Onun “yeni imgeleri” yaratma adına bilinçaltına yönelmesini, psikolojinin bir tür hastalık olarak betimlediği konuları arkası arkasına yorumlamasını rastlantıların ötesinde stratejik bir karar olarak değerlendirmek gerekiyor.

Utançtan yüzünü saklayanlar


Ortaçağ’da inançlı Hıristiyanlar doğayı tanrının gücünün ispatı olarak değerlendiriyorlardı. Dağlarda, ağaçlarda insan figürlerini andıran siluetler gördüklerinde bunu kutsal bir değer olarak algılıyorlardı: Modernizm, gerçeküstücülüğün önderliğinde görünenin altındakini yorumlarken, erotizmden, tutkulardan, daha önce sapkınlık olarak nitelendirilen eğilimlerden yararlanarak farklı bir perspektif, masum gözükmesine rağmen sarsıcı bir vizyon getirmeyi başardı. Dali’nin konumu, onun psikoanalizmde kök salan bir ikonografiyi geliştirmesinin yanısıra birçok “yeni tekniği” kullanarak farklı anlam zenginliklerini kendisinden önce denenmemiş tekniklerle zenginleştirmesinde yatıyor.
Düsseldorf’taki sergide, çoğunluğu 1930’lu yıllara ait olan resimlerinde Dali' nin fotoğraf, film, kolaj, fotomontaj gibi teknikleri nasıl tuval resmini zenginleştirmek adına kullandığı son derece açık olarak ortaya çıkıyor. Dali, “Visage Paranoique” (1931) diye nitelendirdiği teknikle resimlerin çevrildiklerinde, yani yatay bir kompozisyona dikey olarak bakıldığında, ayrı bir anlam kazandığını savunuyordu. Değişen bakış açısıyla değişen anlam sadece bir tür “çokanlamlılığı” devreye sokmakla kalmıyor, ayrıca farklı anlam perdelerini de aralayabiliyordu böylece. Dali’nin resimlerinde 1929’dan 1936’ya dek görülen leitmotiv, utançtan yüzünü saklayanlardır.


“Le Grand Paranoiaque” (1936) resminde sanatçının utançtan yüzünü saklayan figürleri kompozisyonun içine öylesine büyük bir ustalıkla yerleştirdiği görülür ki, yüzünü saklayan insanların figürleriyle ikinci kez insan yüzlerinin çizildiği görülür. Dali’nin devreye soktuğu “çokanlamlılık”, dönemin başka sanatçıları tarafından da kullanılarak kendi başına bir metot olarak geliştirilmiştir. Max Ernst ve Man Ray’in resimlerini özellikle anmak gerekiyor burada.

Dali’nin “çokanlamlılığı”
“L’Enigma Sans Fm” isimli tablosunda Dali’nin, bu kompozisyonu oluşturmak için sekiz ayrı desenden yola çıkarak sonuçta çokanlamlılığı bir tür oyun, içinden çıkılması zor bir yorum labirentine çevirdiği görülüyor. Sergiye de ismini veren bu çalışmanın içerdiği teknik yetkinlik, resim sanatının güncelliğinin tartışıldığı son yıllarda ayrı bir önem taşıyor. Dali’nin kullandığı her tekniği, ister film isterse tuval, ister heykel isterse desen olsun perfeksiyonizme sürükleyen, en kusursuz olana varan tutkulu bir özelliği var.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder