Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Fahir Aksoy


Sezer Tansuğ
Fahir Aksoy, 1917 yılında, İstanbul’ un Beşiktaş ilçesinde dünyaya gelmiş, ilkokulu Feyziye (Işık) lisesinde, orta, lise öğrenimini High School, Göztepe Amerikan ‘Koleji ve Edirne Lisesi’nde sürdürmüştür.

Çalışma yaşamına “Babıali’de Vakit” gazetesinde başlamış, sırasıyla Akşam, Son Posta, Vatan gazetelerinde muhabirlik, yazarlık görevlerinde bulunmuştur. Bu süre içinde Sadri Ertem, Aka Gündüz, Nurettin Artam, Nazım Hikmet, Peyami Safa, VALâ Nurettin, Cemal Nadir, Ömer Rıza Doğrul, Naci Sadullah gibi zamanın ünlü yazar ve edebiyatçılarını tanımıştır.

‘1939 yılında Ankara’ya giderek kısa bir süre Ulus gazetesinde de çalıştıktan, sonra 1940 yılında askere alınmıştır. Askerliğini önce Çanakkale’de, sonra Bolayır’da yaptığı sırada Orhan Veli ile tanışmıştır. Dört yıl süren askerliğini bitirince yer Ankara’ya gitmiş ve Basın Yayın G. Md. Dış Haberler Dairesinde redaktör olarak çalışmaya başlamıştır.

Ankara ‘yıllarında tüm edebiyat ve sanat dalında sivrilmiş kişilerle dostluklar kurmuştur. Küçük hikaye denemelerine de giren Fahir Aksoy daha çok plastik sanatlara eğilim duymuş, ünlü ressamlardan Turgut Zaim, Eşref Üren, İhsan Cemal Karaburçak’la yakın ilişkiler kurmuştur. Bu ara sanatçılarla yaptığı röportajlar, yazdığı kronikler, eleştiriler,  özellikle Vatan gazetesi, Yeditepe ve Dost dergisinde yayınlanan yazıları dikkati çekmiştir. Bu sıra yaptığı resimlerse bir hobi olmaktan öteye gitmemiştir.

Fahir Aksoy 1959 yılından sonra kendini tamamen plastik sanatlara adamış ve figüratif, nonfigüratif çeşitli yolları denedikten sonra kendine özgü bulduğu alanda resimlerini geliştirmiştir.

Dışta ve içte açtığı sergileri izleyen eleştiricilerin tümü, F. Aksoy’un resimlerini Türk halk sanatından kaynaklanmış olmakla beraber “naif” karakterde gördüklerini dile getirmişlerdir.

Fahir Aksoy’un büyük zorluklara rağmen Anadolu’nun 36 kentinde açtığı sergiler, yerel gazetelerde yazdığı yazılar, düzenlediği açık oturumlar, Halk Eğitim Merkezlerinde ve okullarda yaptığı konuşmalar,  küçük ölçüde de olsa bir hareket uyandırmıştır.
1974’de halk sanatlarını temel alan “Köken” adlı bir dergi çıkartmış, burada diğer dallarda olduğu gibi resim dalında da halk sanatının dinamik unsurlarından ne denli yararlanılabileceğini açık seçik ortaya koymuştur.

Geçen yıl Matrakçı Nasuh’la ilgili yaptığı belgesel film Batı’da ve Türkiye’de yankılar uyandırmış ve çeşitli kurumlar filmin kopyalarını satın almışlardır. Şimdilerde bir sahil kasabası Olan Foça’ya çekilen Fahir Aksoy bir yandan resim öte yandan halk resmiyle ilgili bir kitap üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.


Yukarda yaşam öyküsüne dair bilgilerin sunulduğu ressam ve yazar Fahir Aksoy, resim sanatının güncel ve tarihsel tüm oluşum sorunlarına ilgi duymaktadır. Kendisi 1963 sonlarında henüz bir üslup araştırması içindeydi, naif bir türde karar kılması yolunda bizim de biraz önerimiz olduğunu anımsıyorum Hoşsohbet bir kişiliği olan Fahir Aksoy’u sanat düşüncesi planında da sağduyulu, ulusal değerlere inanmış biri olarak tanırım. Özellikle son aylarda geçmişteki Türk sanatıyla yeniden hesaplaşma gibi bir konuyu gündeme getirmekte olan Sayın Nazan İpşiroğlu ile bir söyleşiye girmiş olmasında da bu duyarlılığını farketmekteyiz. Sorun bizim kanımızca da, Sayın Nazan İpşiroğlu tarafından geçmişe kuşku uyandıracak biçimde ters irdelenmektedir. Geçmişteki Türk resim sanatı konusu “günümüzde yapılan işlere kaynak oluşturması bakımından” problematik, fakat muğlak değildir. Öyle sanıyoruz ki, Sayın Nazan İpşiroğlu, eşi, değerli hocamız Sayın Ord. Prof. Dr. Mazhar Şevket Ipşiroğlu’nun da inandığının hilâfına sorunu muğlak bir açmazla karşı karşıya getirmektedir. Geçmişteki resim sanatımız’ sorunu, zaten bir hesaplaşma alanı olarak karşımızda duragelmektedir; Sayın Nazan İpşiroğlu’nun özgün bir irdeleme yolu araştırmaya kalkışan spekülasyonlarla, çağımız Türk resminin kesinkes temellendiği bu veriler kaynağını tartaklamasına ve bu kaynağa karşı yeniden kuşku uyandırmasına fırsat verilmemelidir. Sayın Nazan Ipşiroğlu sözün kısası ve deyimin gerçek anlamıyla, pişmiş aşa su katmaktadır.


Fahir Aksoy’un sanatı ve araştırma çabalarına gelince, bu konuda düşüncelerin en duygulusunu ressam dost, rahmetli Orhan Peker yazmış olmalı. Anısını bir kez daha bakalım rahmetli Orhan, Fahir Aksoy için neler yazmış: “Belli bir resim eğitiminden, öğreniminden geçen sanatçılarımız arasında naif resimle ilgilenen, kendisi bu yolda çalışmasa bile, naif resim üzerinde araştırmalara giren örnekler var mı diye düşünüyorum; aklıma ilkin Cihat Burak geliyor. Gerçi Cihat Burak mimari eğitim yapmış, sonraları, giderek kendini büyük bir içtenlikle resim sanatı çalışmaları içinde bulmuştur. Öte yandan bir bakıma çıkış noktasıyla ve varmak istediği sonuç açısından halk resmi düşüncesi ile yüklü Turgut Zaim ve son yıllardaki kişisel üslubunu çocuksu ve naif bir görüşle sürekli olarak geliştiren İhsan Cemal Karaburçak da örnek olarak gösterilebilir.

Ne var ki, bu iki sanatçımızın eğitiminden gelen bir görgüleri, ustalıkları var. Oysa Fahir Aksoy, öğrenimden geçmiş de üstelik resim yapmak için fırçayı eline alacağı günü sabırla beklemiş, yurdumuzda ve yurt dışında bunca yıldır açılan sergileri, müzeleri izlediği halde bir özentiye sapmadan gerçek bir içtenlikle resim yapmağa başlamıştır. Her şeyden önce verdiği karar, seçmekte gösterdiği dürüstlük onu inandırıcı bir sonuca götürüyor. Benim asıl şaştığım, özellikle yurdumuzda halk arasında bir resim çalışması, naif bir çaba ile yapılan örnekler olduğu halde, düşünürlerimiz arasında bile bu konu ile ciddi olarak ilgilenen kimsenin olmayışıdır. Batıda bu konuyla ilgili ciltler dolusu araştırmalar, incelemeler yapan sanat tarihçileri, eleştiriciler var. Adeta yer yüzündeki bütün naif resimlerin peşine düşmüş, bunlardan, örnekler toplamış ve bu esprinin psikolojik ve toplumsal nedenlerini kavramış yazarlara rastlıyoruz.

Bizde Malik Aksel hariç yazar olarak başka bir isim aklıma gelmiyor. Bu bakımdan Fahir Aksoy’un sadece resim yaparak değil, bu konuya sahip çıkışı da ayrı bir önem taşımaktadır. Ve benimsenen her iş gibi bu çabanın da bir dürtü olacağına ve ileride naif resmi ciddiye alacak başka kişilerin de ”Fahir’in ardından geleceğine inanıyorum. Fahir, yurtiçi gezilerinden döndüğünde yaşantılarını, anılarını, köy kahvelerinde, pazar yerlerinde gördüğü halk resimlerini heyecanla dile getirdi. İsteseydi, özenir kimilerinin yaptığı gibi Batıdan gelen resim  dergilerini karıştırır, anlamadan, benimsemeden resimler yapabilir, sanatını entellektüel bir çıkış olarak nitelendirebilirdi. Yukarıda belirttiğim gibi Fahir bu denli bir çabayı umursamamıştır.” (Dost, Ekim 1967)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder