Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Kezban Arca Batıbeki


Nur Nirven
 “Kezban doğuyor... Kezban’ın yetişmesinde Nur’un çok önemli payını yadsımamakla beraber, insanların sonuçta kendi kişiliklerindeki (bunda belki kalıtımın da payı vardır...) özelliklerle, seçtikleri yolda ilerleyebileceklerine, kendi doğrultularını bulabileceklerine inanıyorum. Yetişmesinde gerçekten çok az payım olan Kezban, neredeyse hiç sorun yaratmadan, düşündüğü, istediği her şeyi gerçekleştirmesini bildi.” Böyle yazıyor Atıf Yılmaz ‘Hayallerim, Aşkım ve Ben’ adlı yaşam öyküsünde kızı Kezban Arca Batıbeki için. Sözü, önümüzdeki günlerde açacağı kişisel serginin hazırlıklarını sürdüren Batıbeki’ye yöneltiyoruz.

Çocukluğunuzun geçtiği çevre sizi sanatçı olmaya yönlendirdi mi? Örneğin, babanızın resimle ilgilendiğini, yönetmenliğe başladığı yıllarda “her çerçeveyi hesabı verilecek bir tablo gibi düşündüğünü” sonra yavaş yavaş biçimi özün belirlediğini saptadığını anılarından öğreniyoruz. Anneniz Nurhan Nur da bir film sanatçısıydı ve babanız anılarında onun piyano çaldığını da belirtiyor.

Annem Akademi’nin Şark Süslemeleri bölümünden mezun. Babam da bir süre Akademi’ye gitmiş.
Ben kendimi bildiğim zaman artık onlar yönlerini değiştirmişlerdi. Sanata yönelmem kalıtımsal olabilir aslında. Çocukluğumda bana boyalar alınırdı. Heykeltraş Peyman bize sık sık gelir, beni yetenekli bulur ve desteklerdi. Sonra, ‘harika çocuk olayı”na başvurulmuş, bana Fransa’ya gitme şansı tanınmıştı. Fakat o sırada annemle babam ayrılınca o iş yürümedi. Ailem beni psikolojik olarak destekledi; ailemin desteğini gördüm, ama yararını göremedim. Başlangıçta ressam olmaktan çok grafiker olmak niyetindeydim. Grafik eğitimi gördüm, severek okudum, severek mezun oldum, severek çalıştım, ama daha sonra ısmarlama iş beni bir yerden sonra yordu. Sonuçta resme başladım. Şu, çok tuhaf ama ger çektir; ortaokul ve lisedeyken çok az resim yaptım. Hatta, ev ödevlerimi annem yapardı.

Başından beri kadın temasını işliyorsunuz. Bunlar arkadan görülen yada önden görülse bile yüzleri flu olan kadınlar.

Aslında kadını işlememin nedeni onu iyi tanımam. Resmi toplum sal bir olay olarak düşünmüyorum. Kendimi tatmin etmek için yapı yorum. Kendi duygularımı o andaki ruh halimi anlatıyorum resimlerimde. Erkeklerin neler hissedebileceğini bilmediğimden kadını işliyorum.

Kadının sizi simgelediğini söyleyebilir misiniz?
Kadın beni simgeliyor. Fizik olarak değil, tür olarak. O anda benim duygularımı taşıyan, benim karakterimde bir kadın. Aslında sosyal görünen bir insanım. ama içimden çok düşünürüm. İnsanlara karşı mesafeliyimdir. Tabii ki, o mesafe resimlerime de yansıyor. Maskeler dizisinde insanların toplum içinde yüzlerine taktıkları maskeleri ele almıştım. Yani, herkesin kendini topluma başka bir yüzle tanıtmasını. Toplumda, ben de dahil. kendini olduğu gibi gösteren insan yok denecek kadar az. Sonra başka bir sergide maskeler çıktı. Ancak, “Tamam, maskemi çıkardım” di yenler de aslında maskeliydiler. Şimdi maske yok, ama yüzler ilu. Çünkü bir insanı en iyi kendisinin tanıyabileceğine inanıyorum, anlatsa da kimse onu anlayamaz. Buna kesinlikle inanıyorum. Bu, resimlere de yansıyor. Yalnız, ben hiçbir şeyi programlamıyorum. Ama ortaya çıkan. sonuçtan etkileniyorum. Yani, bunları düşünerek resim yapmıyorum. Resim, kendiliğinden doğuyor ve sonra “Ben, bunu neden böyle yaptım?” diye düşünüyorum. Böyle düşünüyorum, o halde şöyle bir resim yapayım” demiyorum yani. Resim önce çıkıyor, ardından çözmeye uğraşıyorum onu. Ayrıca, doğada dolaşmayı, hoş bir günbatımını da severim ama ev içi, kapalı mekân beni daha çok etkiler. Bu Evet. Kendime yakın bulduğum üç tane hayvan var: Kedi, at ve kaplan. Kedileri kendime çok yakın buluyorum. “Hangi hayvan olmak isterdin?” diye sorsalar, “kedi” derdim. Gerçekte kedi kişilikliyim. Kediye nankör denir, ama kedi nankör değil özgür yaradılışlıdır. Resimlerimde eğitilemeyen atlar, zebralar kullanıyorum. Bu üç hayvanı eğitilemeyen yani özgürlüğüne düşkün olduğu için seviyorum. Bence onlar gürlüğün simgeleri.

Bu serginizde bazı yenilikler var. Bunlardan biri de kırılmalarla yüzeyi parçalara ayırmanız.
Evet, o kırılmalar birdenbire oldu. Sanıyorum tekniğimden dolayı resimlerim her zaman kolaja benzetildi. Ben de bu sergide kesilmiş parçaları biraraya getirdim. Sanki bunları kesmişsini gibi. Eğer tuali kesip bu parçaları üst üste getirirseniz bir bütün resim elde edilecekmiş gibi bir hava yaratmak istedim. Ayrıca, bunu vurgulamak için de, fazla müdahalede nedenle resimlerimde çoğunlukla enteriyör görülür.
Kadınlara çoğunlukla bir hayvan eşlik ediyor. bulunmadan bazı resimlere kolajlar yerleştirdim. Aradaki fark göze çarpsın diye.
Serginizdeki başka bir yenilik de, tema genelde kadın olmakla birlikte akrobatlar.
Her sergiye hazırlanırken, gene farkında olmadan, sonlara doğru değişik resimler çıkıyor. Sanki, bir sonraki serginin fragmanı gibi. Bu değişik resimler bir geçişi simgele diği için sergiye koymaktan kaçınmıyorum. Amazonlar ve Atlıkarın ca dizileri de böyle doğmuştu. Bu hazırlık döneminde de, uçak akro batları çıktı. Bu iki resim daha sonra türer mi, türemez mi bilmiyorum. Türemezse, zorlamaya cağım. Tehlikeyi işleyen bir şeyler yapmak istemiştim. Buradaki akro batlar düşebilir, parçalanabilir ama başarıya da ulaşabilirler. Aslında tehlike birçok resmimde var. Örneğin, geçen sergimdeki bir resimde bir elinde kuş, omuzunda bir kedi olan bir kadın resmi vardı. Ama kuşla kedi arkadaş mıydı, yoksa kedi kuşu yiyecek miydi?
Sizin resimlerinizin bir özelliği, anlatımcı yanı belirli ölçüde varsa da, izleyiciyi gerilime götürmesi ve ona ‘Bir sonraki an ne olacak?’ sorusunu sordurması.

Kompozisyondaki istiflemenin statik ya da devingen olması bu izlenimi hiç değiştirmiyor.
Ben, gerçekten onu vermek istiyorum. Bunu siz ve sizin gibi daha beş kişi daha hissedebiliyorsa, benim için yeterli. Resimlerime bakılıp geçilmesin istiyorum. “Fırça darbesini nasıl atmış?” diye resmim tırtıklanmasın; bu, işin teknik yanı çünkü. izleyici resmime durup bak sın, biraz düşünüp içine girsin isti yorum. Aslında bu gerilim, belirsizlik, hayatın kendinde de var. Örneğin, otomobil kullanırken bir virajın ardında ne olduğunu göremezsiniz. O anda çok düzgün bir yoldasınızdır, ama virajı döndükten sonra karşınıza bir uçurum da, bir kamyon da çıkabilir. Yani her şeyde bir gizem vardır ve ben bunu resimlerime de aktarmak istiyorum. Sürprizleri ve gizemi çok seviyorum. Gösteri 1991





Nur Nirven
Kezban Arca Batıbeki yerçekimsiz dünyanın insanlarını resmederken yaşadığımız tehdit ve tehlikeleri de vurgular gibi.

Kezban Arca Batıbeki, çalışmalarında her zaman figüre ağırlık veren bir sanatçı kimliğiyle izleyicinin karşısına çıkar. Üslup arayışları zaman içinde değişse de, başlangıçta Gerçeküstü, giderek Pop-Art ve zaman zaman da Minimalist - figüratif anlatım Batıbeki’nin resimlerinde vazgeçilmez yerini korumuştur. Herşeyden önce, günümüzün çoksesli ve özgür sanat ortamında bir anlatım unsum olan figür, sanatçının kişisel tercihidir. Hem de başından bu yana, biraz da içgüdüsel olarak yapılmış bir tercihtir. bu: “Lisedeyken de kalemimden kağıda dökülen figürler hep in sanlar, kadınlar ve ev detaylarıydı. Asla manzara, ağaç, çiçek resmi yapmadım..

Figür, en geniş anlamıyla, izleyiciyi yapıtla dolaysız iletişim kumuya götüren bir öğedir. Özdeşleşmenin en kestirme yollarından biridir. Dahası, soyut formlardan daha kolay akılda kalabilen, izleyicinin bildiği, aşina olduğu imgelerden biridir. Ve Kezban Arca Batıbeki, figürleriyle izleyicisine birtakım görsel mesajlar göndermektedir. Yapıtla izleyicinin ilişki kurması açısından dolaysızlık kuşkusuz önemli bir noktadır Çünkü, yaklaşık otuz yıldan beri izleyicinin ‘katılımı’ serginin bütünlüğünün ayrılmaz bir parçası durumuna gelmiştir ve yapılan istatistiklere göre, günümüzün sıradan izleyicisi sergi yi gezerken yapıtın önünde orta lama beş saniye durmaktadır. Başka bir deyişle, yapıt ile çeşitli değişkenlerin etkisinde -yaş, cinsiyet, zeka ve bilgi düzeyi, sosyal ve ekonomik konum- heterojen bir grup oluşturan izleyici, dolayısıyla sanatçı arasındaki görsel iletişim bu beş saniyenin içinde kurulmaktadır. Sanatçının işini güçleştiren nedenlerden biri de, aradaki iletişim kurma süresinin böylesine kısa olmasıdır.

Kezban Arca Batıbeki, belki bu nedenle kısa ancak özlü bir anlatım yoluna yönelmektedir. Öncelikle, izleyicinin deşifre edeceği kodları günlük yaşamdan seçmekte, ancak bu kodları transpoze ederek bazı kavramların ifadesinde onlara birer aracı rolü vermektedir. Bunun için de, zaman ve mekan sınırlamalarını ortadan kaldırmaktadır. Burada Kezban Arca Batıbeki ile Rus film yönetmeni Dziga Vertov arasında bir koşutluk kurabiliriz: ‘Zaman ve yer sınırlamalarından kurtulmuşum, evrenin herbir noktasını, bütün noktalarını, nerede olmalarını istiyorsam ona göre düzenliyorum. Benim yolum, dünyanın yepyeni bir biçimde algılanmasına giden yoldur. Böylece size bilinmeyen bir dünyayı açıyorum.”

Not: Resimlere sanatçının aşağıda bağlantısını verdiğimiz sitesinden ulaşabilirsiniz.

Sanatçının figürleri dış dünyadan olabildiğince soyutlanmıştır. Ancak bu, onların dış dünyadan kopuk oldukları anlamına gelmez. Tam tersine, dış dünyayı içselleştirmiş olduklarının ipuçlarını buluruz. Kezban Arca Batıbeki’nin figürleri kimi kez tepkilerini açıkça ifade ederler ya da ‘Atlı karınca’ dizisinde olduğu gibi izleyiciler yaşadıkları kısır döngü nün onları bir yere götürmeyeceği duygusuna kapılır. Benzeri bir anlatıma bugün, kurgusu diğer dizilerinden çok farklı olan Tlying Game’de de rastlıyoruz. ‘Flying Game’ yanılsamalar üzerine kurulmuştur. Daha önceki dizilerde ki net konturlu figürler, yerçekimsizlik temasının işlendiği ‘Flying Game’de artık birer ‘gölge-figür’e dönüşmüştür. Sanatçı figürün formunun ışıkta erimesini sağlarken akademizmin ağırlık ve kütle etkilerini de ortadan kaldırmıştır. Ne var ki, sfumatolarla (boyalı yüzeyler arasında yumuşak geçiş) figürlerin anonimleş mesi onların duygularını ifade etmelerini engellememiştir. Üstelik, ifadenin tüm gücüyle gövdenin hareketlerine yüklenmesi aynı figürü birden çok yoruma da açık kılmıştır.
Bu yapıtlarda karşımıza çıkan, salt cinsellik değildir. Cinsellik, ‘oyunun’ bir yönüdür. Kezban Arca Batıbeki, insanı özgürlüğe götüren koşulların alternatiflerini aramaktadır. Bu alternatiflerin içinde en önemlisi ve vazgeçilmez olanı da, kişiyi ayakta tuta cak güçtür. Boşlukta uçan, yüzen, dolaşan, yerçekiminin fiziksel etkisinden kurtulmuş figürle rin tümü güçlüdür. Tüm güçleri ile boşlukta denge sağlamaya çalışırlar. Çoklu figürler de boşlukta birbirlerine karşı kendi egemenlik alanlarını korumak ister gibidirler. Burada adeta gizli bir tehlike sözkonusudur. Tehlike de, güçlülük gibi başından beri Kezban Arca Batıbeki’nin çalışmalarında değişik anlatım tarzlarında yeralan, ancak 1990’da açtığı üçüncü kişisel sergisinden bu yana hiçbir şekilde ortadan kalkmayan bir unsurdur; ya açık bir tehdittir, ya da sonucu belirsiz bir gerilim anıdır.
Kezban Arca Batı beki’nin sergilerinin bir özelliği, genellikle bir sonraki serginin ‘fragmanları’nın izleyiciye iletilmesidir. Sırtı izleyiciye dönük figür lerin (gerilim unsuru) yerini bir zaman sonra maskeli figürlerin (tehdit unsuru) alması gibi gene tehlike ve tehdit unsurlarıyla dolu olan 1991’de başladığı ‘Feels So Good’ ve benzeri çalışmalar da ‘Flying Game’in öncüsüydü. Bu açıdan bakıldığında sanatçı, insanın ayakta kalmak için tehditler ve tehlikeler ile birlikte yaşaması gerektiğini vurgulamak ister gibidir. Belki de, yerçekimsizlik teması bu vurgulamanın en uç noktalarından biridir.
Gösteri Dergisi, 1993




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder