Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Miró, Joan

Joan Miró, (1893-1983)
Gerçeküstücülük akımının başlıca temsilcilerinden İspanyol (Katalan) ressamı. Barselona Sanatlar Okulu’nda öğrenim gördü. Başlangıçta peyzajlar, natürmortlar, çıplaklar, portreler yaptı. 1920’lerde gerçeküstücü bir anlayışa yöneldi. Zaman zaman Barselona’da, zaman zaman Paris’te yaşadı. 1924’te André Breton’un hazırladığı gerçeküstücülük bildirisini imzaladı; Breton’un korumasında düzenlenen gerçeküstücüler sergisine katıldı. Bu dönemde “düş resimleri” ile “düşsel” peyzajlara ağırlık verdi. Kağıt kırpıklarını yapıştırarak oluşturduğu resimleri sergiledi.

İspanya iç savaşı sırasında Paris’te yaşadı. Savaşı şeytansı figürlerle betimledi. Ayrıca duvar halıları yaptı. İkinci Dünya Savaşı başlayınca İspanya’ya geçti. Savaştan sonra ünü bütün dünyaya yayıldı; birçok ülkede sergileri düzenlendi. Saf renkler kullandığı, çocuk resimlerini andıran figürleriyle gerçeküstücülüğü yaşattı. Erotik fetişleri andıran heykeller, seramikler gerçekleştirdi. Paris’teki UNESCO binası için yaptığı seramik duvar panosu (1958), Guggenheim Vakfı’ nın büyük Ödülüne değer görüldü. 1980’de İspanya Güzel Sanatlar Altın Madalyası’nı kazandı.


Miro’nun Ölümsüzlüğü Kutlanıyor
Neyire Gül Işık
Ağır ağır sonuna yaklaşan geçimsiz, kanlı yüzyılımıza fırçasıyla yürek sızlatan şiirsel güzellikler damlatan Joan Miró’ nun sanatını paylaşıp sevmenin en kestirme yolu bir Mallorca gecesinde yıldızlarla tıklım tıklım dolu gökyüzünü seyretmektir; duran yıldızlar, düşen yıldızlar, kayan yıldızlar, kuyruklusu- kuyruksuzu, her türlüsü... Aynı Miro’nun “resmettiği” gibi bir yıldız cümbüşü!
O zaman Katalonyalı sanatçının derin bir hüznün gerisinden göz kırpan “gerçeküstü” dünyasının aslında ne denli “gerçek” ve “doğal” Olduğunu görürsünüz. Ve İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetinden kaçan sanatçının orada, o gökyüzünü seyrederken, neler hissetmiş, nasıl bir buruk avuntuya erişmiş olabileceğini duyarsınız; gökyüzüne bir “merdiven dayayıp kaçmak” gelir içinizden, aynı onun 1940’da -Almanlar Fransa’yı işgal ederken- çizdiği gibi.
Kendimi isimsizlikte aradım
Çevresiyle ilişkisini her zaman özenli bir damıtma işlemiyle içselleştiren, doğayla özdeşleşmenin yolunu sanatta, toplumla özdeşleşmenin yolunu “isimsizlikte” bulan, güçlü bireysel yolunu sessizlikte çizen - topluluktan kopmadan kendisi olabilmek gibi çetin bir kişilik savaşımının üstesinden ancak öyle gelebilmiş olan, çekingen biriydi Miró: “İsimsiz çalışma hem kolektif, hem de çok kişisel olmalı. Her birey ne yapması gerektiğine inanıyorsa onu yapmalı, solumak kadar doğal bir biçimde.
“Ama ikincil amaçları bulunmamalı, soluğuna imza atma kaygısı olmamalı.”
“İsimsizlik bana kendi kendimden vazgeçme olanağını veriyor, ama o vazgeçme sonunda, kendimi daha büyük bir güçle ortaya koyuyorum. Tıpkı sessizliğin gürültüyü yadsıması gibi; sonuçta en ufak bir ses, sessizliğin ortasında bir gürültüye dönüşür.”
“Aynı yöntem beni sessizlikte gizli bulunan gürültüyü, hareketsizlikte hareketi, cansız şeylerde yaşamı, bitimlilerde sonsuzluğu, boşlukta biçimleri, isimsizlikte kendi kendimi ara maya yöneltti.”
Kendisini “Akdeniz çocuğu”, amacını “evrensel Katalonyalı olmak” terimleriyle niteleyen Miro, yapıtlarında doğduğu Katalonya toprağına derin bağlılığından yola çıkarak evrensel bir Hümanizma ruhuna açılmış, yurt dışında katıldığı öncü akımların sanatsal serüvenciliğini Akdeniz halk sanatlarıyla temellendirmişti. Böylelikle kişisel anlatımını ait olduğu topluluğunkiyle bütünleştirerek özgün bir evren yaratmanın yolunu bulmuştu; sanat yoluyla doğanın ve insanın özüne inme çabasını kanıtlayan bir evren.
Kübalı yazar Alejo Carpentier Miró’nun yaratıcı gücünü tanrısallık düşündüren şu sözlerle anlatmıştı: “İlkin Miró gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı. Ve dedi ki: ‘Işık olsun ve ışık oldu’. Ve Miró ışığın uygun olduğunu gördü ve yeryüzünü karanlıklardan sıyırdı.” İtalyan sanatçısı Alberto Giacometti de şöyle demişti: “Öylesine gerçek bir ressam ki Miró, bir tuvale üç tane renk lekesi düşürse bir tablo olması için yetiyor.”
İtalyan eleştirmen Giulio Carlo Argan ise: “Miró en yüce anlamıyla uygar bir sanatçıydı; özgürlük onun için insanoğlunun ilk ve temel koşuluydu.”
“Öncülük  ve sonrası”
Joan  Miró Ferrá 1893 yılının 30 Nisan’ında Barcelona’da kendi halinde bir saatçi ve kuyumcunun oğlu olarak dünyaya geldi. Öğrenim çağına vardığında, bir yandan Ticaret Lisesi’ne giderken, bir yandan da Güzel Sanatlar Okulu’na devam etti. 1910’da stajyer muhasebeci olarak bir şirkette çalışmaya başladı ama, aklı fikri resimdeydi.
Ertesi yıl yakalandığı tifodan sonra Mont-Roig del Camp’da ailesinin satın aldığı bir köy evinde geçirdiği uzun nekahat sırasında yaşamını resim sanatına adamayı kararlaştırdı. Tıpkı Mallorca’nın yıldızlı gökyüzü gibi, Mont-Roig’in doğal görünümleri de tuvallerinin sürekli konularından biri olarak kalacaktı.
Daha sonra o ilk yetiştiği yılları anarken, “Çok çetin bir yaşamım oldu ama bunun çok hayrını gördüm. Hiç yakınmıyorum. Güçlükler bana kuvvet verdi” diyecekti.
1918’de Barcelona’da Gali Akademisi’ne ve San Lluc Çevresi’ne girdi, çağdaş resmin büyük akımlarını, izlenimciliği ve fovizmi tanıdı, sanatçılar, kuramcılar  ve şairler arasından dostlar edindi, “Courbet grubu”nun oluşumuna katıldı, ilk kişisel sergisini açtı.
Ama asıl l920’de Paris’e gidişi sanat yaşamında bir dönüm noktası oluşturdu. “Tam bir şaşkınlık yılı yaşadıktan sonra” ilkin Blomet sokağında Andre Masson’unkine bitişik bir stüdyo tuttu, Kübizm, Gerçeküstücülük gibi çağın öncü akımlarla haşır neşir oldu, öncü sanatçı ruhunu benimsedi; bu arada sanatçıların yanı sıra galeri sahiplerini ve sanat tacirlerini de tanıma fırsatını buldu.
l92l “La Licorne Galerisi”nde açtığı ilk sergisiyle kendisini sanatçı çevrelere kanıtladı ama, girişimi parasal açıdan tam bir başarısızlıktı; onu izle yen yıllarda çekeceği açlık tuvallerine bile yansıyacaktı.
1924’te Bréton’u,  Eluard’ı, Aragon’u tanıdı ve ilk Gerçeküstücülük Manifestosu’na imza koydu.
1925’te açtığı ikinci sergisinin başarı olması üzerine Montmartre’a taşındı ve Max Ernst ile birlikte bir stüdyo tuttu. Artık yavaş yavaş ahbaplarından ayrılıyor, kendi yalnızlığına kapanıyordu: “Güvenilmemesi gereken, yapayalnız bir canlıydım ben.”

Dört yıl sonra, açtığı bir kişisel sergi de yine büyük başarıyla sonuçlandı. New York Modern Sanat Müzesi iki tuvalini satın aldı.

1929’da “dünyanın en güzel ve tatlı kızı, entellektüellikten tümüyle uzak” Pilar Juncosa ile resmen nişanlandı: Pilar kendisine uzun ömrü boyunca ideal bir eş olacak ve ölümünden sonra büyük gayretlerle Mallorca’ da sanatçının adına bir vakıf kurulmasını sağlayacaktı.
İspanyol Iç Savaşı Miró’ yu Mont-Roig’de yakaladı. Katalonya ve Cumhuriyet yanlısı duygularıyla figürasyona geri döndü ve 1937 Paris Uluslararası Sergisi’nin İspanya Cumhuriyeti Pavyonu için ünlü’ ‘Aidez l’Espaqne” (“İspanya’ya Yardım Edin”) afişini ve “El seqador” (“Ekin Biçen Adam”) ya da “Pay catalan rebelado” (Katalonya’nın İsyanı) tablosunu yaptı.


Savaş yıllarının tablolarında dünyaya egemen olan şiddetin izleri görülüyordu. “Vahşi resimler” diye anılan bu ufak boy tablolarda insan fıgürlerinin canavarlaştığı, yırtıcı ve “düşmanca özellikler edindiği gözlemleniyordu.



1940’ta Fransa Nazi işgaline uğrayınca Mallorca’ya sığındı ve “bir kaçış gereksinimi” içinde, “Takımyıldızlar’ ‘ı oluşturmaya başladı. 23 guaj resimden oluşan bu dizi belki de Mirö’nun sanatsal serüveninin en yoğun anını oluşturdu. Gökyüzünü tedirginlik verici simgelerle dolduran, düşle karabasanı anlatılmaz bir şiirsellikle birleştiren tablolardı bunlar.


1944’te Artigas ile birlikte seramik çalışmalarına girişti. İlk ABD yolculuğu da yine savaştan sonraki yıllara rastladı. Artık dünyanın en ünlü sanatçıları arasında sayılıyordu; yapıtlarını “Pierre Matisse Galerisi”nde ve New York Modern Sanat Müzesi’nde sergiliyordu.

Miró yaşamının ondan sonraki bölümünde Mallorca’ya yerleşti; büyük sarsıntılara uğramadan, yurt dışı yolculuklarından kalan zamanını çoğunlukla Cala Major’daki atölyesinde, resmin yanı sıra, heykel, taşbasma, gravür, seramik, tekstil gibi, sanatın her türlü alanında yapıt vererek geçirdi.
1950’ de Harvard Üniversitesi için bir duvar resmi, 1957’de Paris’teki UNESCO binaları için iki seramik pano yaptı.



İlk büyük retrospektif sergisi Paris’teki Modern Sanat Müzesi’nce 1962’de gerçekleştirildi.



1983 yılının Noel günü, sessizce göçüp gitti dünyadan.
Gösteri, 1993 (Miró’nun 10. ölüm yıldönümü nedeniyle yayımlanan yazı)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder