Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Nazmi Ziya Güran


İlk derslerini Hoca Ali Rıza’dan alan Nazmi Ziya (1881-1937), 1902’de Sanayii Nefise Mektebi’ne girdi, ama başarılı olamadı, çünkü okulun öğretimini benimsememişti. Hoca Sal.vatoreValeri’nin model karşı bir fotoğraf objektifi gibi çalışılması isteğine karşı çıkıyor modele sıkı sıkıya bağlı kalmak yerine, resmine yorum katmak istiyordu. Fransız yeni-izlenimci Paul Signac ile 1911’de tanışan Nazmi Ziya, açık havada doğal görünümleri, güneşin parlaklığını tuvallere aktarmak istiyordu. Kendi olanaklarıyla Paris’e gitti, müzelerde dolaştı, Sen Nehri kıyılarından etütler yaptı. İzlenimci üslubu en iyi uygulayan sanatçılarımızdan biri olan Nazmi Ziya, duygusal kişiliğini resme katabilmiş, İstanbul’un ışıklı havasını da, sisini de tuvale başarıyla yansıtmıştı.

Çalışmalarının çoğunu doğadan seçtiği peyzajlar oluşturan sanatçının desen ve yapı bakımından yetersiz sayılabilecek birkaç figür ve portre çalışması da vardır; boğazın mavi sularında mavnalar, Langa bostanları, Çamlıca’dan ağaçlar, Karacaahmet Mezarlığı’ndan selviler, sokak görünümleriyle gerçek bir İstanbul ressamıdır. Açık hava çalışmalarında nesnelere ve planlara vuran güneş ışığı, renk oyunlarıyla ressamın tuvallerine yansımıştır. Mavi, yeşil, morgh soğuk, kırmızı, turuncu ve san gibi sıcak renkler bütün eserlerinde görülen Nazmi Ziya, Türk resmindeki en başarılı izlenimci sanatçılardandır.
Thema Larousse

Nazmi Ziya
Fatma M.Tepeci
“Gecenin düz olmak için geçirdiği istihale ye (dönüşüme) şahit olmayanlar yeryüzünde hiç bir şey görmemişlerdir.” Ressam Nazmi Ziya’nın (Güran) bu sözleri resmi nasıl yaşadığını kısaca tanımlamaya yetiyor. Sanatçı Paris’te bulunduğu yıllarda benimsediği bu İzlenimci anlayış doğrultusunda, bütün yaşamı boyunca İstanbul’un çeşitli köşelerini konu alan peyzajlar gerçekleştirmiştir.



Maçka sırtları, Karacaahmet mezarlığındaki selvi ağaçları, Nusretiye Camii, Langa bostanları, Çamlıca Tepesi, Istanbul’un ara sokakları ve kahveha neler onun sıkça ele aldığı konulardan bazılarıdır. Sanatçı ışığın, gün boyunca değişen etkilerini izleyebilmek için sabahın erken saatle rinde doğaya çıkar, büyük bir keyifle çalışır. Bazen, bu doğa gezintilerini yakın arkadaşları Arif Kaptan veya Feyhaman Duran’la birlikte yapmış, sırtlarında şövalelerle İstanbul’un sakin ve sesiz köşelerini aramışlardır.

 Yaşamının büyük kısmını geçirdiği Süleymaniye, Kirazlı Mescit Caddesi, Avni Paşa Sokak 20 Numaralı evde her pazartesi Hikmet Onat, Ruhi Arel ve İbrahim Çallı başta olmak üzere dönemin pek çok sanatçısı biraraya gelir; tatar böreği, kabak tatlısı ve rakı ile donatılan sofrada, sanat tartışmaları yapılırdı. Bir süre Avrupa’da bulunan bu arkadaşları, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Fransa, Almanya gibi ülkelerden yurda dönmek zorunda kalmışlar, İstanbul’da Akademi’nin çevresinde toplanmaya başlamışlardı.

Türk resminde 1914 kuşağı olarak adlandırılan ve üslup açısından İzlenimci etkiler taşımasına karşın Klasisizmden tümüyle uzaklaşmamış ressamlar arasında İzlenimci tavrı kararlılıkla sürdüren Nazmi Ziya, bu kuşak içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Açık havanın berraklığını, gün ışığının nesneler üzerindeki yansımasını büyük bir ustalıkla tuvale aktarmayı başaran Nazmi Ziya, sanatla dopdolu geçen kısa yaşamını anılarında şöyle anlatır:
“...1881’de İstanbul’da doğdum. Babam, Fatih Mehmet’in hocası Şemsettin Molla Gürani ahfadından olup, Babıali’de Dahiliye muhasebecisi idi. Aksaray’da küçük bir evimiz vardı. Birkaç yaşlı yemiş ağacıyla birkaç yerli çiçekten ibaret küçük bir bahçemiz vardı. Ben tabiat sevgisini bu bahçeden aldım. 1900 senesinde Mülkiye Mektebi’nden diploma aldım. 20 yaşında Babıali’de iyi bir maaşla Sadaret Mektebi Kalemine girdim. Bu bol para ve nihayetsiz boş vakit bana, Fransızca, felsefe ve sanat tahsili imkanını vermişti. 1902 tarihinde Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel sanatlar Akademisi) girdim ve 1908’de, yani Hürriyet ilan edildiği sene mektepten diploma aldım. O tarihlerde karikatür dergilerine mütemadiyen resimler yapıyor, yazılar yazıyordum. Birkaç ay içinde seyahat parası toplandı, 1500 kuruş aylığım da muntazam çıkıyordu.



Paris’e gittim, dört ay kadar orada kaldım ve Akademi Julian’a devam ettim. O zaman Paris’te klasik ve empres onist (İzlenimci) mücadelesi vardı. Harbi Umumi’den birkaç ay evvel İstanbul’a döndüm. Beni İzmir Muallim Mektebi Müdürü yaptılar. Yazık ki çok az sürdü bu vazife. Hayatımın en güzel günlerini samimi, arslan yürekli gençler arasında geçirdim. Sonra İstanbul’da iptidai mektepleri müfettişliğine tayin olundum. Harp ortalığı altüst etmişti. Çamlıca’da babadan kalma bir köşk, biraz da toprak vardı, oraya çekildim. Lahana ve pırasa ekiyor, bahçenin yemişleriyle çocuklarımın gıdasını ikmale çalışıyordum. Parasız, pulsuz, ümitsiz kalmıştık. Garibi şurasıdır ki, en güzel resimlerimi de bu zaman yaptım. 1918’de Sanayi-i Nefise Mektebi’ne müdür oldum. Daha sonra işgal kuvvetleri geldiler, o zamanki milli hareketlere propaganda yaptığım cürmü ile beni takip etmeye başladılar. Ali Kemal’in Maarif Nezareti zamanında müdürlükten azledildim. Artık Çamlıca’daki bahçeme çekilmiş, 18 lira maaşla geçinmeye uğraşıyordum. Para kazanmak için yaprak tütün ticareti yapmaya mecbur oldum. Bir süre sonra yeniden vazifeye aldılar. Altı ay kadar ecnebi mektepler müfettişi olduktan sonra tekrar Sanayi-i Nefise Mektebine müdür tayin edildim. Bu defa mektebi yine Cağaloğlu’ndaki binada perişan bir halde buldum. 1926’da merhum Necati Bey ve zavallı arkadaşım Namık İsmail’in yardımı ile mektebi bugünkü Fındıklı’da ki binaya nakledip yerleştirmek saadetine mazhar oldum.

Resim kanaatime gelince; şu otuzaltı senelik didinmeden sonra insanlık için lazım olan resmin henüz doğmamış olduğu kanaatindeyim. Ve bu resim doğacaksa, her halde şimdiye kadar yapılmış olan resimden büsbütün başka birşey olacağına inanıyorum...”

Nazmi Ziya, 1916 yılında Galatasaray Yurdu’nda açılan sergiye katılmış ve Güzel Sanatlar Birliği’nin sergilerine resim vermiştir. Nazmi Ziya’nın tüm dönemlerini içeren ve yaklaşık üç yüz tablodan oluşan retrospektif sergisi ise 17 Ağustos 1937 tarihinde Güzel Sanatlar Akademisi Salonu’nda gerçekleştirilmiş, ancak henüz sergi bitmeden, 11 Eylül 1937 günü, geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir.
Skylife 1995

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder