Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Neşet Günal


Neşet Günal’ın sergisi: Orta Anadolu insanının acı yaşamını dile getiren çarpıcı ve gerçekçi duyarlılık.
Neşet Günal Baraz’daki yeni sergisinde, gün ışığını ekine, yoksulluğu dirence, acıyı tevekküle dönüştüren kerpiç damları önünde bozkırlar örneği susarak konuşan, yüzyıllardır çileyi kader bellemiş “Toprak Adamları “nın destanını sergiliyor.
Günal’ın Orta Anadolu insanının yaşamını, acı, özlem ve umudunu dile getiren yapıtlarında beliren duyarlı insan gerçeği ve anlatımcılıkta, içinden yetiştiği çevreden,özden gelen bir yaklaşım vardır. Daha 16 yaşında Nevşehir ‘de ortaokulu bitirip tek başına İstanbul’a, Akademiye geldiğinde resimlerine konu olacak çevreyi çok yakından tanımıştı. Küçük yaşındaki sanat ilgisi, Akademide okumak için Belediye’nin bir burs vermesini sağlamıştı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir yandan yaşamını kazanmak, bir yandan öğrenimini sürdürmek için Ses Tiyatrosu’nda, Operada ve Devlet Tiyatrolarında dekoratörlük yapıyordu.
Akademi ‘de, atelyesinde çalıştığı Léopold Lévy liberal eğitim yöntemi uygulayan bir sanatçıydı. “Doğa en büyük öğreticidir,” ilkesine bağlanan Lévy gerek sanat görüşü, gerekse değerlendiriş tavrıyla eleştirilerinde oldukça hoşgörülü davranırdı. “Biz doğa yoluyla öğreniyorduk, fakat doğanın üstesinden gelme yeteneğimiz geliştirilmiyordu. Doğayla sadece biçimsel görüntüler bize aktarılıyordu”, diyor Neşet Günal. Lévy’nin “Küçük Rafael” dediği sanatçı, daha ilk kurslarda onun ilgisini çekmiş; antik heykellerden, canlı modelden yaptığı desenleriyle büyük başarı göstermişti.
1948’de Avrupa Yarışmasını kazanarak gittiği Paris’ te bir yandan Fernand Léger'nin özel akademisine gidiyor; bir yandan da Güzel Sanatlar Okulu’nda fresk kurslarını  izliyordu. 1954 yılında yurda dönünce yaptığı resimlerindeki sert, kalın kenar çizgilerinde, ağır, kunt ve anıtsal yapıtı biçimlerde, az gölgeli renklerinde Léger’nin etkisi, açıkça görülüyordu. Günal’ın sağlam bir desene bağlı, gerçekçi ve özne bir yoruma yer veren daha sonraki çalışmalarında ise anıtsal görünümlü figürlerle Anadolu köylüsünün acılı yaşamını yansıtan düzenlemelerindeki anlatımcılık, kişilikli bir üslup bütünlüğüne ulaştı.
İlk kişisel sergisini Ankara’da (1954), ikincisini Beyoğlu Şehir Galerisi’nde(1958)düzenleyen sanatçının bugünlerde Baraz Galerisi’nde açtığı üçüncü kişisel sergisi (26 aralık - 16 ocak) yılın anılmaya değer sanat olaylarından biridir.
Günal’ın bu sergisinde yer alan 12 büyük boyutlu resimde de, sanatçının doğrudan doğruya duyarlı olduğu insan gerçeği, insan yaşantısı etkili bir anlatımcılıkla vurgulanıyor. “Duvar Dibi” adlı büyük boyutlu tabloda, toprak sarısı ve kıraç bir köy görünümü, deve dikenleri altında sıralanmış kasketli köy adamlarının yüzlerinde eziklik, yaşamı sorgulayış, çıplak başlı, aydınlık yüzlü köy çocuklarının gözlerinde ise kaygıyla karışık bir umut ışımakta.
Resim ve Heykel Müzesi’nden getirilen ”Korkuluk”ta ise çelik mavisi bir gök ve saman sarısı bir toprak önünde trajik bir duygu uyandıran bir tarla korkuluğu dibinde biri çömelmiş, öbürü sırtüstü yatan iki köy bebesi... Hem kaygılı, şaşkın, hem de umutlu bakışları var. “Sorun” adlı bir başka tabloda ise, elinde yabası, iri, çıplak ayaklı bir toprak adamı, kemikleşmiş bir dal üzerine serilen gölgelik altındaki yavrusuna çaresizlikle, acılı, ama insanca bir adamla bakıyor.

Bir dizi yırtık pantolonuyla sarı,suskun bir başka ”Toprak adamı”, elinde kazmasıyla yalçın, acımasız bir tepe önünde; gün ışığı içinde anıt sal bir görünüm taşıyor...


Onlar, kırsal kesimin adamları, iri ve çıplak ayakları, ezik bakışlarıyla bir bozkır alacakaranlığında, sayrılarını sarıp sarmalayıp kağnılarıyla kente götüren insanlarımız. Başka bir “Duvar dibi” önünde sırtları dönük ve ayakta, yaşam kavgasını sert parmaklarında kenetleyen, suskun, dayanıklı toprak adamları...

Tarlada, evlerinin önünde uzanmış ya da ayakta, umutlu bir aydınlık içinde çocuklarına sarılmış acımasız bir doğa ve yaşam kavgasında direnen, çileli, yoksul, ama yenilmemiş insanlarımız. İç yaşantılarını yansıtan çok etkili, vurucu bir gerçekçilik, ustalaşmış, kişilikli bir üslupla canlandırılıyor.


Bizim toplumumuzda bir tepkinin dile getirilmesi öteden beri hicivle, halk sanatıyla oluşur. Halk denilen kesimin bütün baskılara rağmen kendini savunma, kendi geçerliliğini etkin kurma çabası, kader çizgisini daima zorlama ya da kabullenme eğilimleriyle ortaya çıkar. Bugünkü aşamada ise belirli bir düzeye erişebilme, bilinçli bir tavra yaklaşma olgusu görülür halkımızda. Çok partili dönemden bu yana gelişen kentsel kesimle kırsal ve toprağa bağlı kesimin sorunları politik plana da yansımaktadır. Neşet Günal’ın toprak adamlarının yaşantısını, sorunlarını yansıtan resimlerinde ise belli bir politik ya da militan tavır öncelik kazanmaz. Onun resimlerindeki içerik, doğrudan da — yanı olduğu insan gerçeğiyle, insan yaşantısıyla tam bir özdeşlik gösterir. Bu konuda kendisi şöyle diyor:
“Benim en çok duyduğum, yaşadığım, içinden geldiğim ve onların yapısını belirleyen etkenler, aynı zamanda benim yapımı belirleyen etkenlerdir. Şu halde bir sanatçı gerçek bildiğiyle kendi kişiliği arasında bu denli bir özümlemeye varabilirse, bütün sorun ortaya koyduğu ürünün inandırıcı ve geçerli olabilmesine kalıyor ki, bu da resmi doğrudan doğruya biçimsel sorunları içeren bir olay olarak karşımıza çıkarıyor.
“Ben, duyarlı olduğum dünyanın olaylarına biçimsel olana dönüştürmek istiyorum. Öyle bir biçimsel görüntü ortaya koyacağım ki, bu benim gerçekten sanatçı tavrımın görüntüsü olacak. Sanat yapıtına, resimsel yapıtlara biçimler yoluyla gireriz. Kırsal kesimle ilgili bir konuyu, bir olayı oluşturan özü biçimsele ve kişisel mesaja dönüştürmek sanatçının görevi oluyor. Çok iyi tanıdığım, kendime en yakın bulduğum kırsal kesimin dert, çile ve özlemlerini yakından bildiğim insanların dünyasına duyarlı bir coşkuyla yaklaşabilmişsem, öze değgin sorunu biçimsele dönüştürebilmişsem, resim de insancıl bir nitelik kazanmış demektir.”
1958’den bu yana Batı resminin etkilerini atmaya çalışan Günal, bu sanattan ancak kendi anlatımını getirmesini sağlayacak öğeleri alıyor. Avrupa’daki öğreniminde, resim sanatının her şeyden önce bir anlatım sanatı olduğuna inanarak bu uğraşa girişiyor. Bu anlatım ise kendisine en yakın olduğu, kendini içinde bulduğu gerçeğin anlatımıdır. Günal ‘a göre gerçek, “insan ve toplum gerçeğidir; insan yaşamının kapsamına giren herşeydir. Belli bir gerçeği yansıtmakla belli bir süreç içindeki gelişmeyi belli, kararlı, bilinçli bir tavır alma olayı ortaya çıkar.”


Kendi gerçeklerimiz karşısında yabancılaşıp Batılı akımların yüzeysel aktarmacılığını “çağdaş sanat”diye önümüze sürenlere de şu yanıtı veriyor Günal:
“Bizde çağdaş olma olayı, Batıcı birbirine karıştırılıyor. Batı’da, en üst aşamada toplumun gereksinmesi sonucu başvurulan sanatsal girişimlerin ürünleri, bize “çağdaş” diye gösteriliyor. Böyle olunca sonuçta gene Batı'nın verilerini izlemek, bilinçsizce Batı sanatının eteğine yapışmak gibi bir anlam çıkıyor. Bu yöntemle de sanatımızın ulusal niteliğinin belirlenmesine engel olunarak çıkılıyor karşımıza. Bence çağdaş olma sorunuyla kendi kendimizi arama sorunu arasında bir çelişki asıl bizim sanatımızın çağdaş olma sorununu belirleyen faktör olarak karşımıza çıkıyor. Bunda Türk toplumunun dinamizmini oluşturan belli toplumsal kesimlerin yaşamına yönelik tavırlar beliriyorsa, Türk sanatı için asıl çağdaş olma sorunu budur. Çağdaş olanın dinamik ve itici olması gerekir. Dinamik ve itici olduğu sürece hiç bir ürün çağ dışı diye nitelenemez.”
Ahmet Köksal, Milliyet Sanat

http://www.sanalmuze.org/sergiler/contentxy.php?sergi=21&ic=60&pg=0




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder