Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Postmodernizm


Sanat ve sanat teorisindeki gelişmeler, postmodernist düşüncenin oluşumunda, en azından terimler bakımından belirleyici olduğu ortaya çıkan, bir diğer bağlamı sağlar. 'Modern' ve onunla aynı kökten gelen terimler, Batı toplumu ve felsefesini tanımlamak için, en azından 'ka­dîmlerle modernlerin' Rönesans kavgasından beri, kullanılmıştı. Tarih­sel dönemleştirmelerde, 'modern dönem' veya 'modernite', genellikle, Avrupa tarihinin Rönesans'tan veya yaklaşık olarak 1500'lerden baş­layan dönemini gösterir.1 Bununla birlikte, 'modernizm' terimi bir dizi daha özelleşmiş bağlamla sınırlanmış, ve yakın zamanlara dek, büyük ölçüde sanatsal ya da edebî modernizmle irtibatlandırılmıştı.2  Bu an­lamda, modernizm, formel yeniliğin bilinçli olarak peşinden koşmayı ve bunun sonucu olarak da, sanatsal uzlaşımın kendi kendisinin bilin­cinde bir 'avant-garde' tarafından yerle bir edilmesini gösterir.

Sanatsal modernizmin kökleri her ne kadar ondokuzuncu yüzyılda bulunsa da, onun genellikle doruk noktasına yirminci yüzyılın başlarında eriştiği kabul edilir. Gaggi'nin sözleriyle, 'modernizm', 'çeşitli sanatlarda yüz­yılın başlarında gelişen şu belli başlı hareket ve tekniklerle ilişkili ola­rak kullanılıyordu: Kübizm, Fovizm, Fütürizm, Öznel ifadecilik, Ger­çeküstücülük, Fonksiyonalizm, tonsuzluk, dizileştirme ve bilinç akışı.'3 

Modernizm, buna göre, edebiyatta Marcel Proust ve James Joyce, müzikte Arnold Schoenberg gibi şahsiyetlerle, mimarî ve tasarımda Le Corbusier ve Bauhaus Okuluyla irtibatlandırıldı. Gaggi, bu hare­ketler arasında aynı zamanda, söz gelimi Corbusier ve Mondrian ile be­raber, 'klâsik düzene' ait bir modernizm ve 'benin' ilkelcilik, öznel ifedecilik, fovizm ve kübizmdeki 'romantik olumlanması' arasında hayli yararlı bir ayırım yapar.

Modernizm, en azından teori düzeyinde, ardışık her avant-garde, ye­nilikçilerin bir önceki kuşağı tarafından tesis edilmiş uzlaşımlara baş­kaldırdıkça yenilenebilir olan, potansiyel olarak sınırsız bir proje gibi görünebilirdi. Fakat modernizm, yaklaşık olarak yirminci yüzyılın ortalarında, çok belirgin hâle gelen ölüm emareleri göstermeye başladı. ; Herşeyden önce, formel ya da sanatsal yeniliğin bizatihi kendisi için peşinden koşma, gerçek sanatsal veya yaratıcı manadan yoksun yenilikle (sonuçlanan, giderek daha boş ve değersiz bir şey gibi göründü. O zaman­lar, sanatsal modernizme bağlanan politik umutlar da harcandı. Dada­istlerle gerçeküstücülerin devrimci ihtirasları gerçekleşmeden kaldı: Fütüristler, faşizmle olan bağlarından dolayı itibar kaybettiler.4 Sa­natsal modernizm yerleşik düzenin giderek bir parçası hâline geldi. Mo­dernist eserler, milyonerlerin özel koleksiyonlarını olduğu kadar, kapi­talizmin mabetlerini süsledi. David Harvey'in de ifade ettiği gibi, mo­dernizm, 'toplu bürokratik güç ve rasyonalite'yle, herhangi bir politik radikalizm türünden çok daha gönüllü olarak irtibatlandırıldı.5 Adorno ve Benjamin gibi Frankfurt Okulu teorisyenlerinin modern sanata farklı şekillerde yükledikleri özgürleştirme rolünü savunmak da, artık mümkün olmaktan çıktı.6 1950'lerin sonlarıyla birlikte, sanatçılar ve eleştirmenler, modernizmi giderek daha çok, kendisinin başlangıçta sarsmaya kalkıştığı kurumlaşmış sanatsal düzenin, estetik bakımdan ve­rimsiz, politik bakımdan uzlaşmış, prestijli ve kârlı bir kolu olarak gördüler.

Postmodernizmin sanatsal bir hareket olarak zuhur noktası, (her ne kadar Barry Smart, postmodernismo teriminin, Frederico de Onis tara­fından, bir 'tür gücünü tüketmiş ve biraz da muhafazakâr modernizme' gönderimde bulunmak amacıyla, kullanılışından söz etse de) genellikle 1960'lı yıllara yerleştirilir.7 Mimarî, sarih postmodernist eğilimlerin sergilendiği ilk ortam oldu. Bu eğilimler eklektizm, belirsiz anlamlı­lık ve kadîm üslûplara, pastiş formu içinde yapılan nükte ve şakayla ka­rışık gönderimleri ihtiva etmekteydi. Jameson'un da açıkladığı gibi, pas­tiş, parodinin açığa vurulmamış olan ciddî motivasyonundan yoksun­dur; bir norm getirmek amacıyla, sapma göstermez. O, daha ziyade, 'pa­rodinin açığa vurulmamış motiflerine sahip bulunmayan, hiciv dürtü­sünü yitirmiş, gülüşten, ve kısa bir süre için ödünç aldığımız anormal dilin hemen yanı başında, oldukça sağlıklı bir dilsel normalliğin hâlâ varolduğu inancından yoksun bulunan yansız bir taklitçilik pratiğidir. Şu hâlde, pastiş manasız parodi, gözleri kör bir heykeldir.'8  Daha candan ve anlayışlı bir biçimde, postmodernizmin şakacı yönleri diye tasvir edi­len eğilimler, onun en önemli karakteristiklerinden birini, yani 'yüksek' sanat ve kültürün ayrıcalıklı statüsüne yönelik meydan okuyuşunu yan­sıtır. Postmodernizm, sanatın yarı-dinsel anlamını olumlayan sanatsal modernizmin tersine, yüksek kültürle aşağı kültür, sanat ve eğlence arasındaki mutlak bir ayırımı reddeder. Walter Benjamin'in 'Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri' adlı yaratıcı eseri, bundan dolayı, sanatsal postmodernliği anlamada önemli bir ipucudur. Benjamin, bü­yük sanat eserinin 'aura'sının basım, fotoğraf ve ses kaydı gibi mekanik yeniden üretim teknikleriyle üretilen kopyaların kolayca elde edile­bilirliğinin bir sonucu olarak, dağılışını tartışır.9  Sanatsal postmo­dernizm, Benjamin'in (her ne kadar farklı bir sonucu öngörerek de olsa) teşhis ettiği, çağdaş toplumlarda iletişim ve enformasyon teknolojisi­nin oynadığı şümullü rol tarafından pekiştirilen, eğilimin ürünü olarak görülebilir.

Gaggi, aynı zamanda 'kendi kendine gönderim' ve 'epistemolojik şüpheciliği', buna tekabül eden 'geçmişin, salt kendi üzerine dönen veya aksi takdirde sanatın bizatihi kendisini sanatın biricik amacı yapan, bü­yük eserlerine yönelik bir ilgi'nin yanı sıra, sanatsal postmodernizmin en önemli özellikleri olarak belirler.10 Kendi kendine gönderim, post-modernist sanatın kadîm üslûpları pastişte, neşe içinde karıştırmasında       da belirgin hâle gelir. Kendi kendine gönderime dönük bu ilgiyle, dik­kati yazardan ve sanat eserinin figüratif ya da temsilî rolünden uzaklaş- tırıp, bunun yerine dil ya da sanatsal üretimin konusu olarak bizzat ese-rin kendisi üzerinde odaklasan postyapısalcı eleştirel teori arasında sarih bağlar vardır.11  Üslûp, sanatın aracı olduğu kadar, mesajıdır da. Bu bağlamda sanatsal gelişmelerle bilimsel gelişmeler arasında da hayli ilginç bir karşılıklı ilişki vardır. Einstein'ın, özellikle Heisenberg'in kesinsizlik ilkesi' formu içindeki, görelilik teorisiyle kuantum meka-niği, hem mutlak mekân ve zaman kavramlarının ve hem de nedenselliğin determinist yorumlarının altını oyar. Aynı anda, realist bilim yo­rumlarına, Kuhn ve Feyeraband gibi analitik bilim filozofları tarafın­dan bile, saldırılır.12 Sanatta raslantı ve kesinsizlik, dadaizmin bazı yön­lerinin olduğu kadar, tamamlanışı, icracının notaya dökülmemiş, gelişi­güzel tercihlerine bağlı olan, 'aleatorik müziğin' de temelini oluşturur. Sanatsal ve bilimsel eğilimler, gerek kesinsizlik ve akış hâline, ve ge­rekse, postmodernizmin başat özelliği olan, Batılı olmayan kültür ve dünya görüşlerini kabule fazlasıyla hazır olmaya katkıda bulunurlar.

1 Bkz., R. Williams, Keywords, s. 174.
2Terim aynı zamanda, 19. yüzyılın sonlarında, modernleştirici Romalı Kato­lik teologların hareketini tanımlamak için kullanılmıştı.
3  S. Gaggi, Modern/Postmodern, s. 18.
4  Geriye dönüp bakıldığında, gerek sürrealizm ve gerekse dadaizm bariz bir biçimde postmodernist temalar sergilerler.
5 David Harvey, The Condition of Postmodernity, s. 36.
6 Bkz., Hal Poster, Postmodern Culture'm Girişi, s. XV.
7  M. Calinescu'dan aktaran Barry Smart; bkz., Smart, Postmodernity, s. 19. Smart'ın eserinin ilk bölümü 'postmodernizm'in tarihi ve bu terime ek olarak, onunla aynı kökten türeyen diğer terimlerin çeşitli kullanımları hakkında faydalı bir açıklama sağlar.
8 F. Jameson, Postmodernism or The Cultural Logic of Late Capitalism, s. 17.
9  W. Benjamin, Illuminations; krş., yukarıda 93. sayfa.
10  O, bu bağlamda, Velasquez'in Les Meninas'ı, Cervantes'in Don Quixote'u, Steme'in Tristram Shandy'ü, Shakespeare'in Hamlet ve The Tempesti, Caldéron de la Barca'nın Life is a Dream'i Pirandello ve Brecht'in tiyatro oyunları gibi eserleri aktarır: Gaggi, ModernlPostmodern, s. 13. Gaggi aynı zamanda, şüpheciliğin modernizmin entellektüel ardalanına da etki yaptı­ğını öne sürer.
11 Bkz., örneğin R. Barthes, SIZ.
12 Bkz. T. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions ve P. Feyerabend, Against the Methòd.
Kıta Avrupası Felsefesine Giriş, David West, Türkçesi: Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder