Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Tiziano


Tiziano (1490-1579)
Venedik’te Rönesans, Floransa da Roma’dakinden çok farklı bir biçimde kendini gösterdi. Ama, öyle görkemli mimari yapılarla ya da dinsel yapıları boydan boya kaplayan ulvi fresklerle değil (bunlar çok daha sonra gerçekleştirilecekti).

Doğal konumu nedeniyle ticari bir merkez oluşu. Ortadoğu, Uzakdoğu ve İslâm ülkeleriyle yakın ilişkiler kurması, bu olağanüstü zengin “dükalar kenti”nde cam, kristal, emaye, işlemeli kumaşlar, mücevhercilik, deri işçiliği gibi el sanatlarının gelişmesini sağladı.

Bu el sanatlarının ortaya çıkmasıyla birlikte, gotik ve Bizans etkilerinden arınmaya başladı Venedikliler. Dünya nimetleriyle çok daha yakından ilgilenen bu kentin sanatçıları, öbür sanatçılardan çok daha önce rengin olası işlevlerini keşfetmişler, canlı renklerle oynamaya, renkleri daha bir özgürce kullanmaya başlamışlardı. Yalnız perspektife bağlanmak ya da, göze görünen gerçeğin katı kalıplarına sığınmak yerine, eserlerinde şiirsel olanı yakalamaya çalışmışlardı.

Bu belirttiğimiz özelliklerin resimdeki başlıca temsilcisi Giovanni Bellini’ydi. Istanbul’a gelip Fatih Sultan Mehmet’in portresini yapan, Giovanni’nin kardeşi Gentile Bellini’dir. Giovanni Bellini, kendi eserleriyle “Pieto”, “Leonardo Loredan’ın Portresi”, vb.) olduğu kadar yetiştirdiği iki öğrencisiyle de ünlüdür. Bu iki öğrenciden biri Giorgione, öteki ise Tiziano’dur. Bugün resim tarihinde Tiziano’nun adı daha önde geliyorsa, bunun başlıca nedeni 1477’de doğan Giorgione’nin 1510’da, yani 33 yaşında vebadan ölmesine karşın Tiziano’nun 99 yaşına dek, olağanüstü verimli bir yaşam sürmesidir. Tiziano l487’de Venedik.’de doğdu: Ustası Bellini’den elli, çok etkilendiği meslektaşı Giorgione’den on yıl sonra. Gerek Giorgione gerek Tiziano, Giovan. Bellini’nin atelyesinde uzun yıllar çalıştılar. Bellini, kendine dek süregelen gotik stilin soğukluğunu ve kuruluğunu kırma peşindeydi. Bu nedenle resme “ışığı” getirmeye çalıştı Bellini’nin kullandığı “ışık”, Giogione’de bir çeşit “esrarengizliğe” dönüştü.

Tiziano’da ise bu “ışık”, renk uyumuyla bütünleşti. Giorgione ile Tiziano arasında sonsuz benzerlikler bulunur. Giorgione’nin çok kısa yaşamından geriye yirmiye yakın eser ya kalmış ya kalmamıştır. Başlıca özelliği, Venedik resmine bir sıcaklık getirmiş olmasıdır. Işık üzerine giriştiği denemeler sonucu, eserlerinin büyük bir kısmı sanki bir sis perdesiyle örtülü gibidir. En ünlü eserleri “Fırtına”, “Üç Filozof” ve “Uyuyan Venüs”tür. Giorgione’nin ansızın ölümü üzerine, başladığı tabloların bir kısmını bitirmek on yaş küçüğü olan öğrencisi ve arkadaşı Tiziano’ya düşmüştür. Nitekim, bazı eserlerin (örneğin, “Kır Konseri”) hangisine ait olduğu uzun süre tartışılmıştır.


Bu eserden çok etkilenen Manet, onu yeniden ele alacaktır ilerde.
Giorgione’yle Tiziano’yu birbirlerinden ayıran başlıca özellik, ilki, ayrıntılar üzerinde ne denli titizlikle çalışıyorsa, ikincisinin de titizlikten o denli yoksun olmasıdır. Tiziano, boyasını, renklerini, fırçasını, alabildiğine özgürce kullanan ressamlardandı. Yaşamı boyunca Venedik’deki çeşitli resim akımlarını temsil etti.

Tiziano’nun başlangıç dönemi diyebileceğimiz ilk döneminin en önemli eseri “Dinsel Aşk ve Bedensel Aşk” adını taşır. Giorgione’nin tüm etkilerini içeren bu eserde “Kır Konseri”ndeki özelliklere rastlanır. Tablodaki kişiler yine o “esrarlı” havaya bürünmüştür, ancak arka plandaki doğa çok daha gerçekçi, çok daha sıcaktır. Resmin tümünden rahatlık, ferahlık sezilir. Tiziano, giderek bu ferahlığı artıracak, tuvali boydan boya kaplayan saydam boya tabakaları kullanacaktır.

Tiziano’nun başlangıç dönemiyle olgunluk dönemi arasında Venedik’in sarışın, kumral ya da esmer tüm dilberlerinin resmini yaptığı sanılabilir. Bu kadın portrelerini yapmaya, kız kardeşlerininkiyle başlamıştır sanatçı. “Flora”, “Süslenen Kadın” , “Bella”, “Org’un Önündeki Sarışın”, bunlardan bazılarıdır. Tablolarındaki kadınlar, artık ne din kitaplarındaki azizelere öykünmektedir, ne de bir kurban gibidirler. Etli canlı, çıplaklıklarından utanmayan, Venedik’in şehvetini yansıtan gerçek kadınlardır bunlar.



Tiziano’nun olgunluk çağını “Bakkhos ve Ariadne” adlı eseri simgeler. Bu tabloda sanatçı, kendine özgü bir dil bulmuştur artık. Renkler alabildiğine zenginleşmiştir. Renkleri kullanış biçimiyle, istediği saydamlığı ya da katılığı elde edebilmektedir. Nitekim, bu eserde doğa ve insan figürlerinin bir kısmı için kullandığı koyu tonlarla çıplak bedenler için kullandığı açık tonların çelişkisi, olağanüstü bir uyum oluşturur. Dünya nimetlerini yansıtmak istediği eserinde sanatçı, bir eskiçağ efsanesinden hareket etmiştir. Çeşitli resim uzmanları, resim tarihinde ilk kez Tiziano’nua bu tabloyla insan bedenini sonsuz bir ışık içinde yüzdürdüğünü söylerler. “Bakkhos ve Ariadne”la sanatının doruğuna erişen Tiziano, bundan sonra yine efsaneleri konu alan, ama tümünde de dünya nimetlerine büyük yer veren çeşitli eserler yaptı. Giderek, çalışmaları arasında dinsel konuları da işlemeye başla dı. Ancak dinsel konuları işlediği eserlerinde bile, gerek İsa, gerek Meryem Ana, gerek havariler, daha önceki ressamların eserlerin deki gibi, erişilmez, dokunulmaz, ürkütücü değil, çok daha insancıl niteliklere büründüler.
Dinsel konulu tablolarının kazandığı büyük başarı üzerine, çok geçmeden Tiziano, Papalığın resmi ressamlığına atandı. Yaşı altmışa gelmişti ama hâlâ canla başla resim yapmayı sürdürüyordu. Bu dönemden sonra prenslerin, kralların, imparatorların “adamı” oldu. Yaşantısı da sanatı da değişti. Artık yalnız portre yapacaktı bundan böyle. Tiziano, çağının büyüklerinin ve ünlülerinin resimlerini yaptı. Yalnız İtalya’nın değil tüm Avrupa’nın. İspanya ve İngiltere saraylarından gelenler, Venedikli ressamın kapısını aşındırdılar. Tiziano, portrelerinde kişileri en görkemli, en güçlü, en varlıklı bir biçimde yansıttı. Ancak, artık rengi eskisi gibi geniş alanlara yaymıyor, minik fırça darbeleriyle uğraşıyordu. Tiziano, portrelerde de ışık sorununa sahip çıktı, gölge ve ışık oyunlarından yararlanarak portrelerine bile bir“drama” getirebildi.

Doksan dokuz yaşına dek sürekli ürün veren Tiziano, son dönemlerinde geleceğin resminin haberciliğini yapıyordu aslında. Öğrencisi Tintoretto (1518-1594), onun renk anlayışıyla Michealangelo’nun çizgilerini birleştirecek, Caravaggio (1573-1610) onun ışık oyunlarından hareket ederek çağının İtalyan resminde bir devrim gerçekleştirecek, Veronese (1528-1588) ondan öğrendikleriyle Venedik kentine birbirinden de eserler kazandıracaktı. İtalyan Rönesans resminde egemenlik Floransa’nın kuruluğundan Venedik’in şehvetine geçtikten sonra, doğacak yeni bir akım, barok, yine Tiziano’dan etkilenecektir. Ünlü İspanyol ressamı Velazquez’in, özellikle en ünlü tablosu olan “Las Meninas”da, Tiziano’nun portrelerinden, Flaman ressam Rubens’in de yine Tiziano’nun eserlerindeki canlılıktan etkilendiği söylenir.

Yaşamı boyunca İtalyan Rönesans resmini yenileme çabasını güden sana ölümünden sonra bile meslektaşlarına bir esin kaynağı olmaktan geri kalmamıştır.
Zeynep Oral, Milliyet Sanat

Tiziano’nun çağdaşları arasında kazandığı ün, çoğunlukla, yaptığı portrelere dayanır. Ne olduğunu anlamakta boşa çaba harcayacağımız bu büyüyü duyabilmek için, genellikle Ingiliz Genci diye adlandırılan portreye bakmak yetişir. Önceki portrelerle karşılaştırıldığında, bu portrenin başlıca özelliğinin, her türlü şatafat izinden yoksun, yalın bir yapıt olmasıdır.

Burada artık, Leonardo’nun Monna Lisa’sındaki kılı kırk yaran oylumlama yoktur. Bu kimliği bilinmeyen genç, en az onun kadar, gizemlice dipdiridir. Öylesine yoğun ve içli bir bakışla bize bakıyor ki, bu dalgın gözlerin, bir tuval parçasına sürülmüş bir parça renkli topraktan başka bir şey olmadığına inanmak hemen hemen olanaksız . Gombrich
http://www.aiwaz.net/panopticon/titian/gc207p0

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder