Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Van Dongen,

Kees Van Dongen (1877 – 1968)
Süslü ve boyalı kadın resimlerinde çevresini eleştirici bir gözle yansıtan “fovist”
Kaya Özsezgin
Yaşadığımız yüzyılın başlarında, birbirini birkaç yıl arayla izleyen yenilikçi sanat akımları arasından sivrilip çıkmış, ününü bu akımlardan birine bağlanarak sağlamış birkaç sanatçıdan biridir Van Dongen. Onun her sanatçı gibi iniş çıkışlarla, türlü deneylerle dolu yaşamından, batı sanatına yön veren bir kişiliğin nasıl doğduğunu incelemeden önce, 1900’lerin Paris’indeki karmaşık ve canlı sanat yaşamına bir göz atmak doğru olacaktır.

Akademizme ve gelenekçi sanata geniş bir tepki halinde ortaya çıkan izlenimcilik, 1870’lerde en olgun dönemini yaşamış ve ondokuzuncu yüzyılın başlarında, yerini daha yeni görüşlere, özgün yorum biçimlerine bırakmaya başlamıştı. Cézanne sonradan Braque ve arkadaşlarınca kübizmin temel ilkelerine dönüştürülecek olan ünlü görüşünü ortaya atıyor ve doğadaki görünümlerin geometrik ve hacimsel biçimlerle anlatılabileceğini savunuyordu. Dıştan çok iç dünyanın bilinçaltı oluşumlarından hareket eden bir grup Alman ressamının anlatımcı üslüp denemeleri, Paris’te yankı  bulmakta gecikmiyordu. Matisse, fovist resimlerinin geniş ilgi uyandıran örneklerini 1904’de ilk kez kişisel bir sergi halinde sunmuştu. Aynı akımın sanatçılarından Dufy, 1900’ de, Braque ise ondan iki yıl sonra Paris’e gelip yerleşmişlerdi. Derain, Manguin ve Jean Puy “fovların kafesi” diye adlandırılan “Sonbahar Salonu”na, ilk kez 1905’te katılmışlardı. O zamana kadar alışılmamış ölçüde canlı ve vurucu lekelerle çalışmakta olan Van Gogh’un 1903 sergisinden hayranlık dolu duygularla ayrılan Vlaminck, onun resimleri için övücü sözler kullanıyor ve fovlara katılmakta gecikmiyordu. 1906’da Friesz, fovist anlayışta ilk manzara resimlerini yapıyordu. 1910-14 arasında bir dizi “nü” yapan Marquet’nin resimleri de, ayni fovist anlayışın ürünüydü. Rouault da, 1913’de koleksiyoncu Vollard tarafından keşfedildiği zaman, fovlar grubunun önde gelen ressamlarından biriydi.

Cornelis ya da öbür ve daha yaygın adıyla Kees van Dongen, yirmi yaşında Hollandalı genç bir resim heveslisi olarak Paris’e adımını attığı zaman, rengi ön plana alan öncü bir kuşağın çalışmalarıyla yüzyüze geldi. Yüzyüze geldiği, yalnız renk dünyası değil, Paris’in hareketli yaşamı ve “mondain” çevreleriydi. Daha doğrusu bu tür bir çevre ve o çevreyi konu alan birkaç sanatçı arasında bulmuştu kendini. Polonya asıllı Kesling’in Paris’in eğlence ve zevk dolu yaşamını konu alan, bol makyajlı, gösterişli kadınların portrelerini işleyen resimleri etkilemişti Van Dongen’i. Chagall Rusya’dan yeni dönmüştü. Paris’teki yabancı katkısı giderek büyümekte, dünyanın dört köşesinden bu sanat merkezine yeni sanat yetenekleri akmaktaydı. İspanyol Flores Vines, İtalyan Tozzi, Campigii, De Chirico, Macar Barta, Meksikalı Zarraga, Rus Tchelitchev, Lanskoy, Poliakoff, Polanyalı Zak ve daha başkaları.. Aslen bir Polonya Yahudisi olan Kisling, bütün Paris sosyetesinin sevgilisi olmuştu kısa zamanda, birçok portre siparişi alıyor, çıplak kadın ve çiçek resimleri yapıyordu birbiri arkasına. Paris’e, Van Dongen’den birkaç yıl sonra gelen Japon asıllı Foujita da, Kisling’in konularına yakın resimleriyle uluslararası bir üne kavuşmakta gecikmemişti.

1877’de Hollanda’nın Rotterdam kenti yakınında Delfshaven’de doğmuş olan Van Dongen’in, kendi ülkesinde pratik bir resim eğitimi olmuştu. Bir süre gece desen kurslarını izlemiş, bir dergiye çizdiği genç kızların neşeli dünyasını yansıtan desenleri, çevrede tepkiyle karşılanmıştı. 1894’te yaptığı babasının portresi, ışık- gölge ayrımına dayanan ilk renkli çalışması olarak biliniyor. Gri ışıklı peyzajlar boyadı daha sonra; 1895’te “Kar Altında Delfshayen’den Görüş” adlı tablosunu ortaya çıkardı. Ailesini terkederek Rotterdam’a gidişi de bu sıralardadır. Bu kentin pitoresk görünümü, Van Dongen’i sürekli resim yapmaya yöneltmişti. Temiz tonlar, cüretli ve karşıt renkler kullanıyordu. Bu dönemin resimleri arasında, “Sevinç Kızları”nı, “Uç Direk”i ve “Zandstraat”ı sayabiliriz. Duygusal ve melankolik bir hava taşıyan bu sonuncu tablo, ressamının Paris’e geçisinden birkaç yıl sonra, 1904’de Bağımsızlar topluluğu içinde sergilendi.


Van Dongen Paris’e adımını attığında tek sözcük Fransızca bilmiyordu. Ama oranın yaşamına kısa zamanda uymakta gecikmedi. İlk sergisini Medrano Sirki yakınında bir yerde düzenledi. Nabi’leri tanıdı. Birçok gazeteye akvarel tekniğinde resimler çizerek yaşamını sürdürmeye çalıştı. Medrano Sirkiyle sürekli ilişkisinden bir dizi resim doğdu bu dönemde.

Seramikçi Metthey’le ortak çalıştı bir ara. Tablo tüccarı ve koleksiyoncusu Kahnweiler’in teşvikiyle önce Dusseldorf’da, sonra Dresden’de resimlerini sergileme olanağı buldu Dresden’de ki “Die Brücke” grubuna desenlerini yolladı bu arada. Alman anlatımcılığıyla Fransız fovizmini birleştiren ve şimdi Havre Müzesinde bulunan 1907 tarihli “Boulogne Ormanı”nı yaptı.


Van Dongen’in resimlerini, resimlerindeki konulan etkileyen Fransa dışındaki gezileri de, aşağı yukarı bu tarihlere ya da biraz sonraya rastlıyor. Her birinden taze, ilginç resimlerle döndüğü İspanya ve Fas’a gitti. Bugün STropez Müzesinde yer alan “Parmaklıkta Kadınlar” ve Paris’teki “Fellahlar” tablosu, bu yılların ürünleri arasındadır. 1913’de Mısır’a yaptığı kısa bir geziden sonra, bir ara iki boyutlu bir üsluba yöneldi. Bu “hiératique” ve süslemeci nitelikli resimler arasında, şimdi özel koleksiyonlarda bulunan “Güvercinli Kadın” (1913), “Uyumlar” (1918) ve “Huzur” (1920) sayılabilir.


Van Dongen’in Paris’teki yaşamı, uzun direnişlerden sonra düzene girebilmiş, sözünü ettiğimiz “mondain” çevreye katılışı ancak bundan sonra mümkün olabilmiştir. Paris’e ilk gelişinde, gazete ressamlığının yanı sıra çeşitli meslekleri denemiş, hal taşıyıcılığı ve gazete satıcılığı gibi sıradan işlere girmek zorunda kalmıştı. Yergici gazeteler, özellikle de “L’Assiette au Beurre” çok tutmuştu Van Dongen’i. Montmartre’da kaldığı, süre içinde Bateau Lavoir’a uğramış, orada Picasso ve arkadaşlarıyla tanışmıştı. Druet, Berthe Weil ve Vollard’la ilişkisi de bu sıralardadır.
Van Dongen’in coşkuyla, içtenlikle bağlandığı, resimlerinde sürekli uyguladığı tek üslüp, fovizm olmuştur. “Fauvisme”in, Paris sanat çevresinde ilgi alanını genişletmesi, bilindiği gibi, 1905’de Matisse’in büyük, katkısıyla olmuştu. Henüz izlenimci yeniliği bile bütünüyle hazmedememiş olanların karşısına Matisse, tüm kurallara aykırı renkçi resimler koyduğu zaman, herkes bunu tepkiyle karşılamıştı. Sanat eleştirmeni Vauxcelles de bu tepkiyi gösterenler arasındaydı. Ne var, onun tepkisi, sonradan Van Dongen’in ve daha başka ressamların da benimsediği bu sanat akımına değişmez bir ad oldu. Vauxcelles parlak, vurucu ve katkısız renklerle yapılan tablolar arasında onbeşinci yüzyıl üslubunda bronz bir heykeli görünce “Donatello vahşilerin arasında” demekten kendini alamamıştı. Orada geçen vahşi (fauve) sözcüğü, ressamlarca da benimsendi ve böylece ortaya “fauvisme” akımı çıktı, daha doğrusu akım, bir etiket kazanmış oldu. Derain, Vlaminck, Marquet, Dufy, Friesz, Manguin, Puy ve daha başka sanatçılar-bu arada elbet Van Dongen fovizmin önde gelen sanatçıları arasına katıldılar.

“Bir tablo, yaşamı uyarıcı, coşturucu olmalıdır, çünkü yaşam, sonuçta gölgeli ve kederlidir” diyordu Van Dongen. Bu nedenle sık sık müzik salonlarına, Paris’in eğlence yerlerine gidiyor, oradaki insanlarla yakın ilişkiler kuruyordu. Çıplak kadın resimlerinde, “bohem” bir yaşamın ve taşkın denebilecek bir cinselliğin izleri kolayca seçilebilir. Onun resmi zengin bir görünüme, heyecan verici bir anlatıma, çok zaman yergici, kimi zaman da kıyıcı bir gerçekçiliğe sahiptir. Anatole Frande portresi, yaşlı bir yazarı konu alır, fakat politikacı Rappoport’un portresi, kişisel fizik çirkinliğin altındaki ruh fakirliğini gizlemez ge ne de... Çıplak biçimde, zamanın kadın, oyuncularını, örneğin Arlettey’yi ve Doliy Sisters ‘i’ konu aldığı resimleri de oldukça anlamlı görünüşleri yansıtır.

Van Dongen, Montparnasse’a yerleştiği yıllarda bir ara Vitti Akademisi’nde öğretmen olarak ‘da görev aldı. Yıl 1912’dir. Ertesi yıl polis, genel ahlak kurallarına aykırı bulduğu gerekçesiyle Sonbahar Salonu’ndan bir tablosunu kaldırınca, ünü ‘bir anda iki katına ulaştı Van Dongen’in. Artık Paris sosyetesinin en gözde ressamı, en fazla sipariş alan sanatçısıydı. Modelleri arasında zamanın bohem kadını’ Anita, Ağa Han, kontes Noailles ve Casaty, Begüm, Leopold II gibi sayılı kişiler yer almaktaydı. Özellikle de kadın portreleri. Bu portrelerde yapmacıksız bakışlar, dostça vücutlar, kan rengi dudaklar,vücudun çizgilerini açığa vuran giysiler, göz alıcı takılar hemen dikkati çeker. Deauville’de edindiği yeni müşterilerinin çoğu ‘kadın. Modaya uygun, ‘ince yapılı, gösterişli kadınlar... portrelerindeki tuş’ canlılığı ve atmosfer tazeliği, aynı dönemde yaptığı Paris ku1arıııın resimlerinde de görülür. Artık herkes ona bir portresini yaptırmak için koşuyordu.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında düzenlediği 1942 tarihli geniş sergisi ilgi uyandırmıştı. Savaş sona erdiğinde, ressamların büyük bir bölümü güneye yerleşmeye başladılar, Örneğin Picasso Vallauris’e, Matisse Nice’e, Chagall Venece’e. gitmişlerdi. Van Dongen de Cote d’Azur’ü ve Cannes kentini seçti. 1939’da kendi ülkesinde, Rotterdam’da, 1959’da Cenova’da iki ayrı sergisi düzenlenen  ve 1949’da Paris’te Charpentier Galerisi’nde bütün sanat dönemlerini içeren bir sergisi açılan ,Van Dongen, artık sehpasını çok sevdiği Akdeniz ‘kıyılarında kuruyor ve çalışmalarını aralıksız sürdürüyordu. Ama yaşı ilerlemişti. 1957’de Monako’ya geçti bu nedenle. On bir yıl sonra, 1968’de de Monte Carlo’da öldü. Sessizlik içinde geçirdiği son yılların da yaptığı portreler arasına Brigitte Bardot’nun portresi de eklenebilir.

Resim konusunda pratik önerileri ve Rembrandt’ın yaşamını ele alan birkaç sanat yazısını ki bunlar , genellikle’ 1927-37 arasındadır. 1946’da Montherlant’ın “Cüzzamlılar”ı, 1948’de Voltaire’in “Babil Prensesi” ve 1951’de Anatole France’in “Meleklerin İsyanı” için hazırladığı bir dizi taşbaskı resmi de bu arada anmak gerekir. Yapıtlarının önemli bir bölümü, bugün Paris, Saint Tropez, Grenoble, Montpellier, Cenova, New-York ve Hollanda müzelerinde yer almaktadır.
KAYA ÖZSEZGIN
Kısa Bibliyograf ya
1 — Le Larousse des Grande Pentres” 1976,
2— “L’Art et e Monde ‘Moderne” Rena Huyghe, Jeaıı Rudet L. Larousse 1967 Paris
3 — ‘“Dictionnaire deePaintres Flamanda et Hollandais” Larousse 1967 Paris
4- “Dictionnaire de l’Art Contemporain” Larousse 1965 Paris.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder